....diyor Kate Perry ve Timbaland'ın şarkısı, dün itibarıyle "Portobello Cadısı"nı bitirdim, beni içine alan sürükleyici bir kitap oldu, çok genel hatlarıyla anlatmam gerekirse herkesin hayatını etkileyen, değiştiren bir kadının, hayatlarını değiştirdiği insanların ağzından anlatılan hikayesi, yanlız kitabın sonu benim için çok ilginç, hiç beklemediğim bir şekilde bitti. Kendimi çok içinde gördüğüm bir paragraf ile "..... Ayla sonra Dubai'ye gideceği sırada, onu sevdiğimi söyledim. Bunun üstüne oda beni sevdiğini ama uzun süreler ayrı kalmayı göze almamız gerektiğini söyledi. Ayrı ülkelerde yaşıyor olacaktık, ama gerçek aşk böyle bir ayrılığa dayanabilirdi. Bir tek o zaman sormaya cesaret edebilmiştim "Beni neden seviyorsun ?" "Bilmiyorum" diye yanıtlamıştı "Merak da etmiyorum" şimdi şu son satırlarımı yazarken yanıtı Athena'nın o gazeteciyle son konuşmasında bulduğuma inanıyorum. Aşk aşktır."
Bunu paragrafı okuduktan sonra SüperKahramanla paylaşmak için sabırsızlandığımı farkettim :)
Bay Nihat, Ankara'da da şube açtı, aslında ilk defa biryerin İstanbul'dan önce Ankara'ya gelmesi beni mutlu etti ve heleki bunun Bay Nihat olması beni dahada bir mest etti, kolay mı 24 senedir gidiyoruz oraya asıl yeri Ayvalık- Cunda Adasın'da dır fiyatları biraz tuzludur ama verdiğiniz paraya değer müthiş bir keyif almışsınızdır yediklerinizden, en taze deniz ürünlerini yemişsinizdir. Şimdi Ankara'daki yerini denemek için sabırsızlanıyorum, fiyat konusunda bir endişem yok eminim burasıda tuzludur ama bakalım Ayvalık'ta aldığımız hazzı burda da alabilecekmiyiz... Benden önce gidenleriniz varsa yazsın lütfen...
Birkaç zamandır biraz bir bunalım ruh hali içindeyim, böyle birşeyler yapasım yok, iç dünyamla kavga içindeyim, sorguluyorum bazı şeyleri, ufak şeylerden medet umuyorum ufak şeylerde tüm köprüleri yıkıyorum, ahhh ben. Dünde zaten arabayı vurdum. Trafikte önümdeki arabaya geçirdim tek kelimeyle benim salaklığımdan meydana gelen bir durum, ama adamında sabah sabah başıma iş açtın demesi böyle beynime gene bir tık kan sıçramasına neden oldu, sanki ben kendi başıma iş açmadım, zaten adamda gram zaiyat yok benim arabanın önü ise kırık, yani dedim bir sizin durumunuza bakın birde benimkine.. sabah sabah başına iş açmışım.....
27 Ocak 2010 Çarşamba
19 Ocak 2010 Salı
They say.....
"Yes, I love you very much, as I never loved another man, and that is precisely why I am leaving, because if I stayed, the dream would became reality, the desire to possess, to want your life to be mine...in short, all the things transform love into slavery" Paulo Coelho- Eleven Minutes
"There is one great truth on this planet: whoever you are, or whatever it is that you do, when you really want something, it's because that desire originated in the soul of the universe...The soul of the world is nourished by people's happiness." Paulo Coelho- The Alchemist
"If I am really a part of your dream, you will come back one day." Paulo Coelho- Fatima, The Alchemist
"I love people who make me laugh. I honestly think it's the thing I like most, to laugh. It cures a multitude of ills. It's probably the most important thing in a person." Audrey Hepburn
Paulo Coelho ile ilk tanışmam belki birçoğunuzun ayıplayacağı bir durum zorunluluktan oldu, üniversitede bir dersimiz vardı Precise Writing diye, bu ders için bir kitabın hem türkçe çevirisini hemde ingilizcesini okumamız gerekiyordu, kitapçıya girdim ve hem ince hemde anlaşılan bir kitap aramaya başladım. Kiminin türkçesi yoktu, kimi kalındı, en nihayetinde "The Devil and Miss Prym, Şeytan ve Genç Kadın" kitabını aldım, okurken gerçekten hafiften bir korku bir gerilim yaşadığımı söylemeliyim, ondan sonrası geldi zaten. Şimdi "Portobello Cadısı"nı okuyorum..ve ben bu yazarı çok seviyorum.
Audrey Hepburn ise bir ayrı...
"There is one great truth on this planet: whoever you are, or whatever it is that you do, when you really want something, it's because that desire originated in the soul of the universe...The soul of the world is nourished by people's happiness." Paulo Coelho- The Alchemist
"If I am really a part of your dream, you will come back one day." Paulo Coelho- Fatima, The Alchemist
"I love people who make me laugh. I honestly think it's the thing I like most, to laugh. It cures a multitude of ills. It's probably the most important thing in a person." Audrey Hepburn
Paulo Coelho ile ilk tanışmam belki birçoğunuzun ayıplayacağı bir durum zorunluluktan oldu, üniversitede bir dersimiz vardı Precise Writing diye, bu ders için bir kitabın hem türkçe çevirisini hemde ingilizcesini okumamız gerekiyordu, kitapçıya girdim ve hem ince hemde anlaşılan bir kitap aramaya başladım. Kiminin türkçesi yoktu, kimi kalındı, en nihayetinde "The Devil and Miss Prym, Şeytan ve Genç Kadın" kitabını aldım, okurken gerçekten hafiften bir korku bir gerilim yaşadığımı söylemeliyim, ondan sonrası geldi zaten. Şimdi "Portobello Cadısı"nı okuyorum..ve ben bu yazarı çok seviyorum.
Audrey Hepburn ise bir ayrı...
15 Ocak 2010 Cuma
Sabah saat 9:40
Günün bu saatleri güzeldir, önemli birşeyler olmaz, sakin geçer saat 11'i çok sevmem heran birşey olabilir, hemde öğlen yemeğinden öncedir, yemek yemek için erken, işe başlamak için geç böyle arada bir saattir. 12 güzeldir öğlen günün yarısı bitmiştir, öğleden sonra ise kendi içinde bir karmaşa yaşar durur.
Bir kaç gündür geceleri uyku sorunu yaşıyorum böyle bir hafif uyuyorum, tabi buda sabah kalkma performansımı etkiliyor, zaten uyandığımda güneş yok ortalarda.
Dün Osman geldi öğle yemeği yedik beraber, sertifika programlarından bahsettik, bir gaz bir gaz olduk, hadi bu sefer olacak, bizimde yüzümüz gülecek düşeceğiz yollara.
One way ticket diyeceğim bilet görevlisine. Yes it's again me diyeceğim pasaport memuruna, ve gene mi makarna diyeceğim uçak menüsündeki yemeğe. 15 kere daha adımı yazacağım uçaktaki Bejeweled oyununa. 3 kere daha o Hint ve Japon aşk filmini izleyeceğim, gene nefesimin son damlasına kadar uçağıma yetişmek için koşacağım. Tüm bunları hevesle yapacağım.
Hürriyet Gazetesi Kelebek eki yazarlarından Onur Baştürk, 1 hafta boyunca Atatürk Havaalanında yaşayıp ordaki deneyimlerini yazacak. Tam benim yapmak isteyeceğim türden, hatta kendisine mail atıp benide alın oraya diyeceğim. Yurtdışında bir yazar aynı şeyi yapıp Havaalanında Bir Hafta diye bir kitap yayınladı. Merak edenler için yazarı Alain de Botton. Alıp okumayı istiyorum. Ama önce elimdekileri bitirmem lazım. 3 tane kitabım var, Portobello Cadısı, Kayıp Sembol, bir de Gülse Birsel'in yeni kitabı daha önce yazdığım gibi almaya değmez bence son kitabı. Bunuda diğer yazmış olduğu 2 kitabı okumuş biri olarak söylüyorum.
Havaalanlarına olan ilgim ve sevgim nerde nasıl şekillendi tam olarak bilmiyorum, ama orda kendimi rahat, huzurlu ve mutlu hissediyorum. Havaalanlarının değişik bir havası vardır, mesela Ankara ilk başta soğuktur, taki "Gate"lere gelinceye kadar sonra alışırsın. Ama akşamları huzurludur Esenboğa, ışıkları hafif kısılmıştır, bekleyen sayısı azdır, bavul tekerleklerinin çıkardığı ses yavaştır koşuşturma yoktur.
İstanbul, Atatürk Havaalanı hep neşelidir, hep hareketlidir, koşturmaca vardır, herkes aynı paydadır, eşittir. Hep o bekleyiş vardır, pasaportu geçip free shopları 4 kere 5 kere gezme isteği vardır.
Hollanda mesela daha renksizdir, uçaktan inen için, pasaporttan geçtikten sonra güzelleşir, yada tam tersi ilk girişte güzeldir.
JFK seni yutmaya çalışır herşeyiyle, yaşayamazsın o ilk heycanı, doğru air tren hattımı, hangi terminalde inicem, gate'lerde hayat yavaşlar, normale döner.
Paris nedense bende çok bir duygu uyandırmıyor, daha orası ile barışamadım, daha birbirimizi sevemedik.
Bu arada yollardaki levhalarda Havaalanı yerine Havalimanı yazdığını farketmişsinizdir...
Havalimanlarını severim, özlem, bekleyiş ve kavuşma vardır.... Havaalanları ile ilgili çok uzun yazıp konuşabilirim, ama gerek yok sanırsam. Madem bu kadar çok seviyorsun neden orda çalışmıyorsun likethesunshine diyenler için ise ilk oraya başvurdum, orda görüşmeye gittim fakat ortak paydada buluşamadık. Ama daha önce yazdığım gibi Turkish Do&Co duy sesimi.
Genel başvurum elinizde var, zaten iki senedir ilanınızı yayından kaldırmadığınızdan dolayı hala içimde bir umut taşıyorum. Bende o yemek sektörünün içinde olmak istiyorum, hangi uçuşlara ne kadar yemek, ısıtma soğutma işlemleri ve özel menüleri bilmek istiyorum.
Bir kaç gündür geceleri uyku sorunu yaşıyorum böyle bir hafif uyuyorum, tabi buda sabah kalkma performansımı etkiliyor, zaten uyandığımda güneş yok ortalarda.
Dün Osman geldi öğle yemeği yedik beraber, sertifika programlarından bahsettik, bir gaz bir gaz olduk, hadi bu sefer olacak, bizimde yüzümüz gülecek düşeceğiz yollara.
One way ticket diyeceğim bilet görevlisine. Yes it's again me diyeceğim pasaport memuruna, ve gene mi makarna diyeceğim uçak menüsündeki yemeğe. 15 kere daha adımı yazacağım uçaktaki Bejeweled oyununa. 3 kere daha o Hint ve Japon aşk filmini izleyeceğim, gene nefesimin son damlasına kadar uçağıma yetişmek için koşacağım. Tüm bunları hevesle yapacağım.
Hürriyet Gazetesi Kelebek eki yazarlarından Onur Baştürk, 1 hafta boyunca Atatürk Havaalanında yaşayıp ordaki deneyimlerini yazacak. Tam benim yapmak isteyeceğim türden, hatta kendisine mail atıp benide alın oraya diyeceğim. Yurtdışında bir yazar aynı şeyi yapıp Havaalanında Bir Hafta diye bir kitap yayınladı. Merak edenler için yazarı Alain de Botton. Alıp okumayı istiyorum. Ama önce elimdekileri bitirmem lazım. 3 tane kitabım var, Portobello Cadısı, Kayıp Sembol, bir de Gülse Birsel'in yeni kitabı daha önce yazdığım gibi almaya değmez bence son kitabı. Bunuda diğer yazmış olduğu 2 kitabı okumuş biri olarak söylüyorum.
Havaalanlarına olan ilgim ve sevgim nerde nasıl şekillendi tam olarak bilmiyorum, ama orda kendimi rahat, huzurlu ve mutlu hissediyorum. Havaalanlarının değişik bir havası vardır, mesela Ankara ilk başta soğuktur, taki "Gate"lere gelinceye kadar sonra alışırsın. Ama akşamları huzurludur Esenboğa, ışıkları hafif kısılmıştır, bekleyen sayısı azdır, bavul tekerleklerinin çıkardığı ses yavaştır koşuşturma yoktur.
İstanbul, Atatürk Havaalanı hep neşelidir, hep hareketlidir, koşturmaca vardır, herkes aynı paydadır, eşittir. Hep o bekleyiş vardır, pasaportu geçip free shopları 4 kere 5 kere gezme isteği vardır.
Hollanda mesela daha renksizdir, uçaktan inen için, pasaporttan geçtikten sonra güzelleşir, yada tam tersi ilk girişte güzeldir.
JFK seni yutmaya çalışır herşeyiyle, yaşayamazsın o ilk heycanı, doğru air tren hattımı, hangi terminalde inicem, gate'lerde hayat yavaşlar, normale döner.
Paris nedense bende çok bir duygu uyandırmıyor, daha orası ile barışamadım, daha birbirimizi sevemedik.
Bu arada yollardaki levhalarda Havaalanı yerine Havalimanı yazdığını farketmişsinizdir...
Havalimanlarını severim, özlem, bekleyiş ve kavuşma vardır.... Havaalanları ile ilgili çok uzun yazıp konuşabilirim, ama gerek yok sanırsam. Madem bu kadar çok seviyorsun neden orda çalışmıyorsun likethesunshine diyenler için ise ilk oraya başvurdum, orda görüşmeye gittim fakat ortak paydada buluşamadık. Ama daha önce yazdığım gibi Turkish Do&Co duy sesimi.
Genel başvurum elinizde var, zaten iki senedir ilanınızı yayından kaldırmadığınızdan dolayı hala içimde bir umut taşıyorum. Bende o yemek sektörünün içinde olmak istiyorum, hangi uçuşlara ne kadar yemek, ısıtma soğutma işlemleri ve özel menüleri bilmek istiyorum.
11 Ocak 2010 Pazartesi
Back From Big Apple Part II
Bizimkiler araba kiralamış outlete gitmek için, sabah önce araba kiralama servisine gittik ayyy tam bir saat sıra bekledik ama sonunda gayet güzel bir arabamız oldu, erkekler önde kızlar arkada arabaya kurulup outletin yolunu tuttuk benzincide ihtiyaç molamızı verdik, evde hazırladığımız tostlarımızı afiyetle yedik, sonunda outlete geldik sabah 12 gibi gittiğimiz outletten akşam 9'da çıktık, öyle herşeyide almadık üstüne üstlük. İflahımız kesildi, ama güzel bir deneyim oldu. Yemeğimizide yedik, dönerken polis bile durdurdu bizi. Benim kesinlikle otorite sorunum var, ya da çok amerikan filmi izledim polis durdurunca nasıl yusuf yusuf oldum anlatamam. Neyse cezamızı aldık yolumuza devam ettik.
Ertesi gün sanatsal ve kültürel faaliyetlerimize başladık, müze müze müze ve gene müze gezdik hatta iflahımız kesildi hepsini gezemedik bazılarının yarısını bıraktık. Amerika'da müzeci olunur azizim. Arada vakit bulursak karnımızı doyurduk, yürüdük yürüdük ve daha çok yürüdük, metroyla her yere gittik nereye bakacağımızı şaşırdık, sohbet edemedik hep koşturduk, yorulduk, ben soğuktan üşüttüm, öksürdüm aksırdım burnum aktı.
Off-Broadway şovuna gittik çok beğendim, Rockafeller center'da ağaçla resim çektirdik çok soğuktu burnumuz düştü sümüğümüz dondu.
Cup cake yedik hatta bitiremedik üç günde evde gezindi herkes bir ısırık aldı, yemek yaptık kereviz yedik sosa banıp banıp.
Yılbaşı akşamı limoya bindik taksi yaptık, yolun ortasından taksi durdurduk, central parkta sincap kovaladık, sosisli yedik tadı damağımızda kaldı her sosislide onu aradık.
Alışveriş yaptık, 8 numara ugg aradık, yorulduk gıkımız çıkmadı, metroda turnikeden geçemedim efsane oldu, herkes ben geçtim mi diye arkasına bakıp kontrol etti, kahve içtik, kahve kokulu sabahlara uyandık, 6 yumurtalı omlet yedik, sanat eleştirmenliği yaptık, yeri geldi yerel halk olduk, yol tarifi sordular yeri geldi turist olduk yer sorduk.
Eğlendik, güldük, hüzünlendik, sinirlendik....
Sabrettik, ahh o kuyruklar... Sıraya girmek için sıraya girdik. NYPD en yakın arkadaşım oldu, güvende hissettim. Gitmeme üç gün kala A ve C metrosunu ayırdım. Havaalanına en çok ben gittim, her gidişimde yanlış Air Tren hattına bindim indim diğer hatta geçtim.
Yedik ve daha çok yedik, yürüdük ve daha çok yürüdük yediklerimizi yaktık.
MOMA'da Tim Burton'ın sergisine gittik adam manyak...
Ertesi gün sanatsal ve kültürel faaliyetlerimize başladık, müze müze müze ve gene müze gezdik hatta iflahımız kesildi hepsini gezemedik bazılarının yarısını bıraktık. Amerika'da müzeci olunur azizim. Arada vakit bulursak karnımızı doyurduk, yürüdük yürüdük ve daha çok yürüdük, metroyla her yere gittik nereye bakacağımızı şaşırdık, sohbet edemedik hep koşturduk, yorulduk, ben soğuktan üşüttüm, öksürdüm aksırdım burnum aktı.
Off-Broadway şovuna gittik çok beğendim, Rockafeller center'da ağaçla resim çektirdik çok soğuktu burnumuz düştü sümüğümüz dondu.
Cup cake yedik hatta bitiremedik üç günde evde gezindi herkes bir ısırık aldı, yemek yaptık kereviz yedik sosa banıp banıp.
Yılbaşı akşamı limoya bindik taksi yaptık, yolun ortasından taksi durdurduk, central parkta sincap kovaladık, sosisli yedik tadı damağımızda kaldı her sosislide onu aradık.
Alışveriş yaptık, 8 numara ugg aradık, yorulduk gıkımız çıkmadı, metroda turnikeden geçemedim efsane oldu, herkes ben geçtim mi diye arkasına bakıp kontrol etti, kahve içtik, kahve kokulu sabahlara uyandık, 6 yumurtalı omlet yedik, sanat eleştirmenliği yaptık, yeri geldi yerel halk olduk, yol tarifi sordular yeri geldi turist olduk yer sorduk.
Eğlendik, güldük, hüzünlendik, sinirlendik....
Sabrettik, ahh o kuyruklar... Sıraya girmek için sıraya girdik. NYPD en yakın arkadaşım oldu, güvende hissettim. Gitmeme üç gün kala A ve C metrosunu ayırdım. Havaalanına en çok ben gittim, her gidişimde yanlış Air Tren hattına bindim indim diğer hatta geçtim.
Yedik ve daha çok yedik, yürüdük ve daha çok yürüdük yediklerimizi yaktık.
MOMA'da Tim Burton'ın sergisine gittik adam manyak...
10 Ocak 2010 Pazar
Back from Big Apple Part I
Eveett.... Geri döndüm gitmek ne kadar heyecan ve mutluluk verdiyse geri dönüş ise bir o kadar hüzün verdi, giderken 11 saat geçmek bilmedi kafamda sorular pasaport kontrolu falan filan dönerken ise uçakta izlemiş olduğum bir japon ve bir hint aşk filmininde verdiği hüzünle dökülen tek tük göz yaşı. Tam 10 gün kaldım ne çok ne de az bir zaman.. aslında az. Tanımak bilmek görmek ve gezmek için. Fakat o 10 günde kendime olan güvenim geldi, meğersem biz burda çok koyun gibi yaşıyoruz kim ne giyiyor saçı nasıl sorularına gereğinden çok önem veriyoruz. Şimdi kendime okul arıyorum tekrar geri dönebilmek için sponsorum olabilirsiniz.. Büyük şirketler sözüm size, advertasizing sürekli gelişen bir sektör hem reklamın iyisi kötü olmaz siz bana destek çıkın ben sizin adınızı amerikaya taşıyayım..
New York'a yaklaşık 3 saat kadar bir rötarla indim, pasaport kontrolu çok rahattı önümdeki ailenin 10 parmağınında izini alırken ben sadece 4 tanesini vermekle yetimdim işte o anda New York beni sevdi bende onu, bavullarım zaten beni bekliyordu kapıdan çıktığımda ise Süper Kahramanım ve MySis kapıda beni bekliyorlardı hayatımda ki en güzel karşılamaydı, ağzım açık bir şekilde yürümeye devam ettim. Yanımda Süper Kahramanın ve MySis bundan güzel hayat olabilir mi...(retorik bir soru)
Evimize geldik çok şeker tipik amerikan evlerinden hani yazın merdivenlerine oturur insanlar saçları örgülü zenci kızlar ip atlarlarya işte ondan... Hemen bir üstümüzü değiştirip Times'a gittik, etrafa bakmaya vaktimiz yok koştur koştur yürümekten. Yüce'yle buluştuk sohbet muhabbet ordan meksika restoranına, kafam kadar bardaktan margarita içmeye nede olsa doğum günüm sevdiklerim yanımda sonra evimize geri döndük uyumaya ertesi gün outlet günü..
New York'a yaklaşık 3 saat kadar bir rötarla indim, pasaport kontrolu çok rahattı önümdeki ailenin 10 parmağınında izini alırken ben sadece 4 tanesini vermekle yetimdim işte o anda New York beni sevdi bende onu, bavullarım zaten beni bekliyordu kapıdan çıktığımda ise Süper Kahramanım ve MySis kapıda beni bekliyorlardı hayatımda ki en güzel karşılamaydı, ağzım açık bir şekilde yürümeye devam ettim. Yanımda Süper Kahramanın ve MySis bundan güzel hayat olabilir mi...(retorik bir soru)
Evimize geldik çok şeker tipik amerikan evlerinden hani yazın merdivenlerine oturur insanlar saçları örgülü zenci kızlar ip atlarlarya işte ondan... Hemen bir üstümüzü değiştirip Times'a gittik, etrafa bakmaya vaktimiz yok koştur koştur yürümekten. Yüce'yle buluştuk sohbet muhabbet ordan meksika restoranına, kafam kadar bardaktan margarita içmeye nede olsa doğum günüm sevdiklerim yanımda sonra evimize geri döndük uyumaya ertesi gün outlet günü..
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)