26 Temmuz 2010 Pazartesi

Yaz Sıcağında....

Kavurucu bir sıcak var, beni çok etkiliyor.... İşte yemin ederim parmağımı kıpırdatmak istemedim, diyorum ki kendimi havalar çok sıcak bol bol su iç diye, ama saolsun bizim Neboş sürekli çay, kahve getiriyor, çok iyi bakıyorlar üst katta bana....

Ağustos ayı "deserted" bir ay olacağından, Neboşun kahvelerini arayacağımdan sesimi çıkarmıyorum.

Mevsimlere göre ilişkilerde şekillenir, hiç farkettiniz mi bilmem, yaz bitmeye yakın git geller yaşanır, ekim kasım ayında çatırdamalar, aralık ve ocağın soğuğundan çok hissettirmez ayrılık kendini... Şubat ayı mahsun geçer, martta sanki herşey uzakmış gibi gelirken tekrar nisan ayı gelir... kabuğundan sıyrılır herkes.

Hayatta bir doğru var oda "what goes around (definitely) comes around" belki öyle üç beş günde değil ama mutlaka karma sizi hayatınızın bir köşesinden yakalar. Size eskinin acısını tattırır, bu sefer siz diğer taraftan bakan olursunuz.

Şu lafları hiç sevmem "sevdiğin bırak eğer dönerse senindir, dönmezse hiç senin olmamıştır." uffff şıpsevdi sakızı yazıları, sevmiyorum böyle salak sakız içi laflarını.....

Her bitiş aslında yeni bir başlangıçtır.... Ve şuda çok doğrudurki her şerde bir hayır vardır.

Mesela geçen gün telefonum çaldı, bir iş için sizinde cvnizi değerlendirmemizi ister misiniz diye, firma ismi vermeyeceğim ama alkollü içki piyasasında Türkiye'nin %83'nü elinde tutuyor.....

Siz isteyin, isterken ne istediğinize de çok dikkat edin...

Mesela çok zengin bir sevgiliniz vardır, eğitim öğretim tavanda, altında arabası.. İlk zamanlarda sevgi böcüğüsünüz fakat o da ne 6 ay sonrasında herif size bok gibi davranıyor.... Sizde allam nolursun benim mutlu eden düzgün birini karşıma çıkar diyorsunuz... ve buummmm..... sizi seven, mutlu eden fakat anca geçinen bir sevgili çıkıyor karşınıza..... Tam terside olabilir, zengin olsun dersiniz herif size bok muamelesi yapar....

Çok para kazandığım bir işim olsun... Bummmm sonra magazin dergilerine kapak olacak açıklamalar, 30 yaşına gelmiş annesinin bulduğu insanlarla evlenme senaryoları işten aşka vakit yok. Ama çok zenginim......

Bu sıcaklar adamı yorar....

14 Temmuz 2010 Çarşamba

Back from Tranquillity....

Tatilden döndüm, bahsetmiş olduğum resimleri henüz kıçımı kaldırıp bilgisayara yükleyemedim, pazartesi günü ofise geldiğimde tam bir haftalık iş masamda yığınla beni bekliyordu, filmlerdeki gibi deste kağıt vardı. Yazılması gereken yönetim kurulu kararı, o kararın iç yazışmaları falan derken pazartesim çabucak geçiverdi.

Ankara yanıyor hatta kaynıyor, tam en sıcak havasına gelmişim buranın allahtan ofiste klima varda sorunsuz bir şekilde oturuyoruz. Yıllık izin zamanları üniversitede kimse kalmadı ofisler kapalı, aradığımız kişiler yerinde yok falan hafif sakin geçiyor, ama yarın üniversite puanları açıklanıcak, o zaman gene tercihler için heyecanlı bir sürü yeni öğrenci ile dolacak burası. Öyle böyle derken ağustos ayına az bir zaman kaldı, bakalım benim görev değişimim ne zaman olucak.

Dün kafamda yazmak için bir sürü post konusu vardı fakat bugün tam bir boşluk var kafamın içinde. Gezegenlerin dizilişinden midir, yada 11 Temmuzdaki tutulmadan dolayımıdır nedendir bilmiyorum, kafamın içine girseniz kaybolursunuz öyle böyle değil bir ton düşünce var ve galiba amerikan filmlerinde olduğu gibi gerçeklik ve hayali birbirinden ayırdedememe durumu yaşıyorum, kafamdaki düşüncelere inanıyorum, bunlarıda bir güzel sanki yarın gerçeleşecekmiş gibi Mr. Wayfarer'e anlatıyorum, çocuk bunaldı artık sıkıldı, çokda haklı...

Dün kendisiyle şakalaşırken "kalpsizsin sen" dedi bende üzülmemek için kalbimi çıkardım bir kavanoza koydum dedim hatta dedim benim kavanozum çingene pembesi ama mat bir renk değil açık renkli kapağıda altın renginde ruhuma yakışan allı pullu. Seninki nasıl dedim o çok tarif edemedi, yazık.....

Dün ofiste benim eski katımdaki çayocağından kahve almak için aşağıya indim, çok sevdiğim(!) insanlardan biri ne kadar neşeli, güzel ve cıvıl cıvıl göründüğümü söyledi sonrasında da yoksa evleniyor musun diye sordu; hahahahah.... NEDEN?

Evlenen insanlar mı sadece öyle neşeli şenşakrak gezerler? Güldüm keşke evlensem dedim ahahah ne diyim, ayak üstü bir hikayede yazabilirdim ama allah muhafaza sonrasında nerden ne hikayeler duyabilirdim. Sonrasında da hala kalbin boş mu diye büyük bir acıyla sordu...

Akşam annemle Fransız Büyükelçiliğine 14 Temmuz kutlamalarına gideceğiz.

8 Temmuz 2010 Perşembe

Ben Tatildeyken Vol:1

Simdi benim yillik iznim gecen sene 13 gununu Big Apple'da kullandigimdan oturu 7 gunu kalmisti. Tabi 7 gun ve makam degisikliginden oturu Mr. Wayfarer ile bir plan program icine giremedik, bizde annecim ile birlikte tasi taragi topladik ve bir haftalik yillik izinimi degerlendirmek icin Artur'a hayatimda en huzurlu hissettigim yere koyume geldik, annemler 30 ben de 25 senedir burda yazlarimi degerlendirmekteyim, evet burdan baska bir yerde degerlendirmeyi hic dusunmedim...

Tatile gelmeden once bu senenin modasi olan cirt pembe diye tabir ettigimiz ojelerden bende aldim ve cok buyuk bir heyecan icersinde surdum tirnaklarima.. Siz soyleyin hangisi daha pembe tirnaklarim mi terliklerim mi? Mr. Wayfarer, annem ve anneannem hepsi bunun benim rengim olmadigi konusunda hem fikirler, hatta Mr. Wayfarer rengiminde giderek kararmasi ve bu renkteki ojelerimden dolayi cinge bir ruha sahip olup olmadigimi sorguluyor...

Daha once yazmis oldugum postlardaki dilegimi gerceklestiriyorum ve annemle birlikte plajda oturup guneslenip kitap okuyup turk kahvemi yudumlayip denize girip etrafimi izliyorum... iste benim plaj keyfim.....Bu arada Mr. Wayfarer benim Ahmet Umit'i nekadar cok sevdigimi bildiginden bana son kitabi "Istanbul Hatirasi'ni hediye almis hatta ve hatta Ahmet Umit imzali benim icin gercekten cok guzel ve anlamli bir hediye oldu, bir solukta okudum kitabi ve gercekten hayran kaldim, hatta anneannemin egemenligindeki televizyonda bir ara Ahmet Umit'in okuyuculari ile birlikte bir Istanbul turu yaptiklarini duydum, romanda gecen tum yerleri gezmisler, cok isterdim bende katilabilmeyi, Ahmet Umit ile beraber gezmeyi Istanbul'u....

Burada gunler cok sakin ve sessiz geciyor cok cok cok huzurluyum bir onceki postumdaki ruh halimden eser yok gercekten, zaten soyle bir gun batiminda kim huzursuz olabilir ki?

Oyle boyle derken gunler hizli hizli geciyor... Pazar gunu bana verilen surenin sonuna gelmis olacagim, daha cok resimler cektim henuz onlari aktaramdim asil Vol2'yi yemek bolumune ayirdim, Cunda Adasi'ndaki Bay Nihat'ta yedigim o yemekleri sizlerle paylasacagim....

Denizden cikan ne varsa yiyebilirim gercekten:)

Bu arada sizlerle birde gene bizim evin bahcesini mesken tutmus kedicigi paylasmak istiyorum bir tanede yavrusu var fakat onun resmini cekemedim cunku kendisi insanlarla henuz barisik degil annesi ise izin versek aksam benimle ayni yatakta yatabilir o kadar simarik birsey, bu arada kedicigi sizlerle paylasirken gene cok severek aldigim alli pullu parmak arasi terliklerimide gormus oldunuz:)

Bu postuma son verirken sizlere bizim plajdan bir manzara ile ugurlamak isterim bu arada bir haftadir verdigim sozu tuttum ve ne televizyon nede gazete okumadim zaten televizyon istesemde izleyemem kumanda anneannemin egemenligi altinda:)

Bu arada gelecek hafta cumartesi gunu Harbiye acik hava konserlerinin baslayacagi haberinide almis bulunuyorum, hatta ilk konser Candan Ercetin'in..Yani bana bu yapilir mi... Gitmem lazim benim o konsere birdaha birdaha her sene oldugu gibi bu senede canli canli dinlemeliyim kendisini.....