30 Haziran 2010 Çarşamba

Nervous Break Down


Yesterday I was like that, Şimdi bilenler bilir beni, bu iş yerinde ben arada bir(!) sinir harbi yaşarım. Dün bunun böyle en üst mertebesine ulaştım, göz yaşlarımı tutamadım, ve artık burdan gitmek istediğimi yüksek sesle birçok yere belirttim. Şimdi Secret'çı düşünürsek evrene artık burdan gitmek istediğimin sinyalini verdim, bundan sonra evren bana burdan gitmeme yardımcı olucak fırsatlar sunucak. Aslında Secret'a falan gerek yok biz buna yıllardır halk arasında "Ben istedim bir göz Allah verdi iki göz, İsteyenin bir yüzü istemeyenenin iki yüzü kara" şeklinde dile getiriyoruz. Şimdi ben gerçekten istiyorum, evet yeni bir iş mümkünse....

Dün aynı resimlerdeki gibi hissettim, çok yazık oldu. Gereksizdi ama dayanamadım. Her insan yaptığı işten takdir edilmek ister, eğer takdir edilmezlerse motivasyon düşer, şimdi yıllardır yönetici olarak çalışanlar, yöneticiliğ nasıl tanımlıyorlar bilmiyorum. Bizim üniversitede idari eleman değerlendirme formu var bunlarıda birim amirleri dolduruyor. Neden bizde yöneticileri değerlendirmiyoruz, ben mesela benim birim amirime iletişimden en düşük notu verirdim, kendisi beni eşşek başı yerine koymayı çok sever.

Neyse efendim, başka konularda konuşuyum, bu hafta sonu yıllık iznimin kalan bölümünü geçirmek üzere tatile gidiyorum, zaten bir hafta kalmış tatilim gerçekten hiçbirşey yapmayacağım denize girmek ve güneşlenmekten başka.

24 Haziran 2010 Perşembe

What we realised

Uzun bir süre daha geçti.... Ama yağmurlu havalar hiç geçmiyor, gerçekten çok sıkıldım bu durumdan. Sabah gözlerimi güneşli bir güne açıp sonra gri bulutlar görmek gerçekten ruhumu yormaya başladı, bari hava sıcak olsa yaa Haziranın 24'ü bugün hava sabah araba 17 gösteriyordu, genelde sabah 32 olup akşam 17'ye inerdi. Neyse ruhum sıkıldı....

Dün akşam iş çıkışı, Pınar ve Tolu'yla buluştuk bizim ordaki Las Chicas'ta eskilerden yenilerden gelecekten konuştuk çok güldük çok eğlendik, Tolu'nun istanbuldan dün gece yarısı dönmüş olmasının benim bugün işe gidecek olmamın ve havanında soğuk olması nedeniyle erkenden kalktık.

Dünkü konuşmamızın ana teması bazı kızlar o kollarına takıp gezdirdikleri kocaları nasıl buluyorlar, nasıl allem edip kallem edip (doğru mu yazdım bilmiyorum) o evin kızı halinde salınıp ama saman altından su yürütüp kafam kadar taşı parmaklarına takıyorlar, ilişkisi olanları nasıl olan ilişkilerinden vaz geçiriyorlar bunu bulmaktı. Şimdi bizim yaşlar artık nişan düğün zamanları, tabi sağdan soldan nişan düğün resimler davetiyeleri çıkıyor bizde haliyle yuuhh buda mı evleniyor, vayy bu lisede çok şişmandi valla cillop gibi çocuğu kapmış nidaları eşliğinde tebrik mesajları atıyoruz.

Sonracığıma, fark ettimki ve belkide kızların dile getiremediğini dile getirdim, biz ( bizim kızlar grubu) şimdiye kadar hayatımızda hiç doğru erkeği görmemişiz hep bize zararlı olanları seçip özenle hayatımıza dahil etmişiz hatta edemediğimiz zamanlarda ise etmek için özenle peşinden koşmuşuz.

Yorulmuşuz valla bu takip olayından.... Peki bu evimin kızı halinde gezenler nasıl beceriyor çok merak ediyorum yanlarında staja gideceğim. Bizim bu iki dil biliyoruz, üniversite mezunuyuz havaları neden etkilemiyor, yoksa kavanoz kapağını açamayıp beni evden almazlarsa buluşamayız etiketi daha mı herkese cazip geliyor, benim suçum mudur kuaförde normal bir fön işleminde bile sıkılmam, bundan mıdır bulamamam ve herseferinde "yıkılmadım ama ayaktayım" demeler.

Valla burdan açık açık söyleyim hepimiz yıkıldık, çöktük... ama hoop tekrar kalktık devam etmesini bildik.... Arkamızada dönüp bakmadık belkide bundandır...

Evet belkide bundandır, rahat diye spor ayakkabı ile gezdik topuklu ayakkabıdan vazgeçtik, benimde bir beynim var dedik konuşmak istedik ne kadar çok konuşuyorsun olduk, bazı konularda fikrimiz olmadığından değil sadece fikir beyan etmek istemediğimiz için ise "bu konuda bilgi sahibi değil abi" muhabettine maruz kaldık. Kalmayada devam edeceğiz. Bu kafalar daha çok duvarlara vurulur.... Daha çok yanlış erkek peşinden koşulur...

15 Haziran 2010 Salı

Up and Down

Evet....2009-2010 Mezunlarımızıda mezun ettik, yeni makamım gereğinde mezuniyet töreninde bulundum, bu sene mezuniyet töreni kalabalıktan ötürü 3 oturuma ayrıldı, tabi benim sorumlu olduğum yüksek lisans ve doktoralarda ikiye ayrıldı, hem sabah hem öğlen gittim, hava sıcak o en yukarıya kadar çıkan basamakları in çık çok yoruldum, yorulduğum kadarda çok eğlendim ve mutlu oldum. Bölüm birincileri, doktoralar, yüksek lisansları isim sıralarına göre dizdim, aşağıya indirdim, sağ salim hepsinin diploma sahibi olmasına yardımcı oldum.

Mezuniyet töreninden gözlemlerim şu şekilde;
  • Birçok öğrencinin keplerini anneleri hazırlamış, ve bölüm renklerini unutmuşlar
  • Kız öğrencilerin çoğunluğu saçlarına maşa yaptırıyorlar
  • En çok kız öğrenciler keplerinin nasıl durduğundan endişe ediyorlar
  • Kız öğrencilerin çoğunluğu yüksek topuklu ayakkabı giyiyor hatta belki bazı kızlar ilk defa o kadar yüksek topuklu giyiyorlar
  • Mutlaka ama mutlaka öğrenciler verilen saatten daha geç alana geliyorlar ve sıraya giriyorlar
  • Çoğu umursamıyor neden sıraya girdiklerini, benim gibi görevli olanlar ise o sıraya girmeyenler yüzünden harap oluyorlar
  • Son dakikada araya kaynarım diyen çok
  • İsim sırası çok önemli, diplomalar o sıraya göre veriliyor sonra Ahmet'inki Mehmet'e karışırsa ayırması daha zor.
  • Bazı kızlar çok makyaj yapıyor, hoş durmuyor.
  • Cübbeden uzun etekler hiç hoş durmuyor
  • Mezuniyet tören alanında cep telefonları asla çekmiyor, şebeke kitleniyor
  • Bir fotoğrafçı ordusu görev alıyor herkesin resmini çekmek üzere
  • Mutlaka ufak bir aksilik çıkıyor, önemli olan onu kimse görmeden düzeltmek
  • Anneler sahnede çocuğunu görmek için herkesi ezip geçebilir
  • Mutlaka yanınızda su bulundurmak lazım
  • Tören bitimi çok kalabalık oluyor, tören başlamadan önce aileler ve öğrenciler çıkışta bir buluşma noktası belirlerse iyi olur, keza cep telefonları çok çekmiyor
  • Mezuniyet töreninde çalışan herkes törenin sorunsuz olması ve güzel geçmesi için çok uğraşıyor, ve çok yoruluyorlar
  • Üniversite mezuniyeti kim ne derse desin çok önemli birşey.

10 Haziran 2010 Perşembe

Dönüyorum Durmadan....

Bir kaç zamandır kendimi hiç iyi hissetmiyorum, etrafımda eğer benim dahil olmadığım değişiklikler oluyorsa adapte olmakta kesinlikle zorluk çekiyorum. Bizim iş yerinde çok köklü değişiklikler oluyor. Herkes en beklenmeyeni bekliyor, alınan kararlar herkesi şaşırtıyor, bu hafta Ankara'da sürekli yağmurlu geçti, gerçekten dayanamıyorum kapalı havaya, somurtkan sürekli mutsuz insanlarda kapalı havalar gibi sevmiyorum.......

İş konusunda kafam allak bullak ne yapmak istemediğimi çok iyi biliyorum ama yapmak istediğim iş konusunda da hala bazı sıkıntılarım var. Çalışma ortamındaki insanlar, para hahah şan şöhret hahaha....Çok sıkılırsam çözüm bulamazsam hepsini bırakıp giderim....

Kendi içimde bir sürü düşünce barındırıyorum, sürekli kafamda kuruyorum, doludan alıp boşa koyuyorum bir cevap bulamıyorum. Düşüncelerim sanki yarın gerçekleşecekmiş gibi davranıyorum bunların tüm sorumlusu kapalı hava :) Mr. Wayfarer'ada yansıtıyorum bunları, daha bugün" noldu cıvıl cıvıl konuşmuyorsun birşeyler anlatmıyorsun" dedi, haklı diyecek birşey bulamadım.

Dün tam iş çıkışı kanı beynime sıçratan bir olay oldu ve bu kadar büyük bir iletişimsizlik nasıl olur diye kendime sordum, benimle ilgisi olmayan bir konu hakkında hemde.... Kızdım, sonra düşündüm işin ucu bana gelir mi diye ama gelmedi, zaten gelemezdi, gelse bu sefer tutmazdım dilimi.. Hehhe sanki çok beni dinlerlermiş gibi.

En başta dediğim şeye çıkıyor tüm bu sorunlarım düşüncelerim, benim dahil olmadığım ama beni etkileyen değişikliklere hemen anında adapte olamıyorum, hepsini panik yapmadan korkmadan karşılıyor zamanla kabullenip acaba bumudur hayırlısı diyorum, hayat akıp gidiyor.

Arkadaşlarımı istiyorum yanımda, beraber gezmeyi istiyorum.

Ama şu aralar en çok tatile gitmeyi ve denize girmeyi istiyorum. Güneşlenmek, annemle plajda deniz sonrası türk kahvesi, soda içmeyi özledim...

Dokunmayın bana mazeretim var asabiyim, tatil özlemindeyim ben:)