31 Aralık 2011 Cumartesi

Okunmuş Su

Hiç beklemedğiniz bir zamanda bir haber alırsınız, o haber sizi sarsar yerinizden oynatır bütün dünyanızı değiştirir.  Şimdi şöyle oldu....Bi geri saralım...

Pazar akşam üzeri karnımda bir sancı dedim ayaklarımı üşüttüm heralde geçer sıcak tutalım, sıcak tuttuk geçmedi. Pazartesi günü zaten çok severim ofise güle oynaya gittim!!!... Kıvranarak bir pazartesi geçirdim tabi anlattım herkese gaz sancısıdır şu ilacı al geçer dediler...tıpış tıpış gittim ilacı aldım bi güzel içtim banamısın demedi.. salı günü duramıyorum karnımda ağrı geçmiyor... Tabi aklımda milyonlarca şey yok yumurtalık mı yok safra mi falan.... Çarşamba gününe özel x hastesinin gastro bölümünden aldım randevu gittim bir ultrason ince bağırsak iltihabı şu ilaçları al....Lay lay layy iyileşcem ne güzel diyerek ayrıldım..

Ancak ağrım azalmadı, sabahları sancıyla uyandım... bu arada üç gün rapor verdiler evdeyim fakat fakat benim ağrılar dinyeyince bu sefer özel y hastanesinin gastro bölümünden cuma günü için randevu aldık.... Bu sefer hazırlıklıyız annem babam ben... tüm aile gittik... muayane o tahlil bu tahlil detaylı ultrason derkennn.... Meğersem kalın bağırsağımda çok ciddi bir enfeksiyon varmış. Ultrason ancak bu kadar bilgi verebileceğinden birde tomografi çekelim dedi doktorcum.. annem radyasyon gereksiz ışın derken tamam dedim gelmişken onuda yapalım... Ultrason için 1.5litre su içmiştim dedilerki tomografi içinde bir 1.5 iççen hemde ilaçlısından..Baktım gitmiyor boğazımdan su kendi kendime yok okunmuş su bu içince süper oluyor falan gibi oyunlar oynayaraktan içtim. Bu arada hastaneye öğleden sonra 4'te girdik çıktığımda saat gece 23:30'du....

Tomografi sonuçlarım doğrultusunda doktorum dediki bu arada herkes gitti doktor sonuçlar çıkınca telefonla arıcak. Neyse çıktı baladılar doktoru dediki çok ciddi bir kalın bağısak enfeksiyonun var enfeksiyonlu bölge 12cm... bn zaten 12cmi duydum bölye bankodaki radyologla bakışıyoruz bnm gözler doldu... Babama bakıyorum ve doktor devam etti... Antibiyotiklere devam et... eğer enfeksiyon geçmezse seni hastaneye yatırıp ağızdan beslenmeyi kesip serum vericez üstünede bunu söyledi ben allahım sana geliyorum dedim... Beslenme düzenini değiştiriceksin dedi... uzunca bir süre sebze meyve yok meyvelerden sadece muz var... Pilav, patates, ızgara et var kepekli ekmeee aman aman en başta yasak listesinde....

En son çarede ameliyat dedi.... Pazartesi günü bir haftalık rapor vericekmiş dinlenmem şartmış... Ama geçen perşembe raporlu iken işe gitmem gerekti o bir haftayı bana kesin ofistekiler kabusa çevirir.

Muayene sırasında doktorun sorduğu bir diğer soruda çok stres yapar mısın olmuştu cevabım sürekli oldu... ne kadar ironik...

Durum bu..Doğum günümü raporlu geçirdim yeni yıl yemeğinden yiyemiycem.... pazartesi günü gene tahlile gidicem sonrada rapor... Daha doğrusu işe gitmediğim için bana işkence çektircekler bir hafta...

Dua edin hastaneye yatma durumuna gelmeyim, şu antibiyotikler işe yarasınnn

29 Aralık 2011 Perşembe

Bugün 26 oldum....

Bugün 26 oldum. Daha önceki yazılarımda bahsettiğim yapmam gerekli dediğim maddelerden ancak birini gerçekleştirdim.

Doğum günü nedir mutlu gündür tebrik gelir pasta yenir hediyeler açılır... Bu sene okdar güzel telefonlar mesajlar aldımki tadından yenmez.. Yaklaşık üç senedir doğum günlerimde hayatımda gereksiz yere tuttuklarımı çıkarırım sıkı sıkıya boş yere sarıldığım insanlar oluyor onları çıkarırım. Bu doğum günümde 26  yaşımda bir değil iki kişiyi iptal edip tarihin tozlu sayfalarına yerleştirdim.  Daha önce vermem gereken kararlar olup nedense eskiye olan tutkumdan dolayı bir türlü onları bırakamıyordum.. Eskiler çok iyi demiş eskiye rağbet olsa bit pazarına nur yağardı diye...

Hasta olduğum için raporluyum ne yazikki ofis arkadaşlarım tarafından planlanan doğum günü yemeğimiz iptal oldu.... Rapor alınca dün söylemek zorunda kaldılar.. Biz yemek yiycektik amaaaa diye... Artık yeni yıl yemeği şeklinde haftaya yeriz bizde....

Kendimi büyümüş hissetmiyorum sadece 30 a yaklaşmanın verdiği bir garip bir duygu var heleki seneye o duygu  iyice artar artık...

Hem yeni yaşımda hem yeni yılda umarım tüm güzellikler hayatımda olur, herkesin hayatında olur.... Eskilere takılmamam gerektiğini hatırlarım.

Bide klasikleşmiş olarak her doğum günümde Charles Aznavour'dan Hier encore'u dinlerim.. Haydi sizde benimle birlikte dinleyin.. Şarkının üzerine tıklamak yeterli olucak....

Uzun lafın kısası ben bugün 26 oldum... Adaşım Nil'in şarkısındaki gibi hem çocuk hem kariyer yapamadım kaldıki nil bunu gördün mü bak 25 oldum diye yazmıştı....

Gördün mü bak 26 oldum, ne güzel bir kadın oldum, kalamam hayatın köşesinde, o zaman neşesi neresinde, koysalar önüme bariyerde çocukta yaparım kariyerde........lalalalallalalala :)

17 Aralık 2011 Cumartesi

In Your Face Ales :)

Ne kadar kafiyeli bir başlık buldum ben böyle..... Eveeet öss zamanı bu kadar kıvranmadım ben kimse çekmedi bu ales sınavından benim kadar. Çok değerli okuyucularım sizlerle de paylaşmak isterim sevgili yazarınız ales sınavından alnının akıyla çıkmış bulunmaktadır.

Bundan sonra yapılacaklar listesinde... itinayla üniversite seçmek kalıyor. Bu kadar kıvranmam yüksek lisans flan yapmak değil, onun için yeterli puanı fazlasıyla zamanında aldım. Bu ulvi bir iş için :) okutmanlık için...Çünkü hepimiz biliyoruz ki yabancı dil okutmanlığı için başvuruda bulunan her şahısın çok iyi derecede matematik ve türkçe bilmesi gerekmektedir. Haşaa sen past present future anlatırken.. present tense bir matematik sorusu çıkarsa cevaplayamazsın diye matematik ve türkçe bilginde sınanmalıdır!!!

Sınavı geçmem farklı şehirlerde hala bayram havasında kutlanmakta.. daha haber kıtaları geçemedi ama duyulduğu zaman oralarda da bayram havası estirmeye başlayacaktır.

Dün öğleden sonra haberi aldım. Ekranda puanı gördükten sonra supermanvari bir edayla  görenlerde bu kızda ful yapmış heralde dedirtecek bir şekilde ofiste dolaşmaya başladım.

O zaman haydi hep beraber söylüyoruz bu şarkı sevgili ösymye ve yök e gelsin in your face ales... nihavent makamında :)


6 Aralık 2011 Salı

İçsel huzurumu kaybettim, hükümsüzdür...

Bahsettim mi daha önceden hatırlayamıyorum ama son zamanlarda bu kuantum, evren, enerji gibi şeylere taktım kafayı ve bunun üzerine bulabildiğim herşeyi okuyorum hemde herşeyi sürekli kitaplar alıyorum. Neyse son olarak yogaya başladım...Hadi bi hazım süresi... Evet yoga...

Dün ilk dersime gittim bayıldım resmen tam benlik, kitaplarda okuduğum herşeyin pratiği. Teori bende süper pratik eksikti oda oldu...

Bugün ofise geldim herkese anlatıyorum şöyle tam benlik böyle çok güzel amanda aman işte haftada iki gidicem nasıl güzel falan...Hem içsel huzur hem spor derken...

İçsel huzurum eve gelmemle birlikte kayboldu zira sevgili sultan abla daha iki haftasını doldurmamış yeni giysi dolabımın kayar kapılarını bozmuştu... Dolap kapaklarıda büyük bundan dolayı dolabımın kapakları kıpırdamadığından içindekilerede ulaşmam imkansız....

O içsel huzur bir anda pufff yok oldu gitti... Saçlarım diken diken oldu... Bağırış çağırış amann amannn....

İçsel huzurumu kaybettim hükümsüzdür...Perşembe günü bulurum.

14 Kasım 2011 Pazartesi

Biliyorum sen daha iyi bir başlık bulabilirsin

Hafta sonundan benim için ilginç sayılabilecek birşey anlatmak istiyorum... Cumartesi günü annemle migrosa gittik alışverişe ananas alalım dedik, neyse ananası soyup doğruyacak ilgiliyi bulduk baktık ananas güzel ver bize bir tane daha dedik alıcaz ananasımızı gidicez amcam tutturmaz mı soyduğu ananasın kabuklarınıda vericem diye... annem yok saolun napcan biz kabukları diyor... Amca aaa lütfen bakın sulu sulu sıkar suyunu içersiniz maske yaparsınız yüzünüze diyor...

Beni sinirle karışık bi gülme tuttu.. Annem yok saolun gerek yok atın siz o kabukları dedikçe amca ama bakın sonra çok pişman olursunuz diyor.... Amcam tam organik kabuklarına kadar değerlendiricez....

En son baktım amca annemi yumuşak buldu alın kabukları bakın sarıyorum ben bunları diyip poşete elini uzattığı anda olaya müdahale etmem gerektiğini hissettim ve gür bir sesle tamam çok saolun istemiyoruz biz kabukları dedim....

Yoksa amca aslında bize anında cilt analizi yapıp cildimin ananas suyuna ihtiyacı olduğunu mu anlamıştıda biz bunu göremiyorduk, veya ananası yediğimiz yetmez birde suyunumu kabuğundan çıkarmalıydık.....

Hepsi birer gizem olmaya devam edecek :)

Haydii herkes ananas yemeye...

P.S. Şu yaşıma kadar da "ananas" kelimesini bu kadar çok kullanmamamışımdır.

George Bernard Shaw ne demiş haberin var mı? "Life isn't about finding yourself. Life is about creating yourself" tabi senin hiç haberin yok gez dolaş ortalarda....

30 Ekim 2011 Pazar

Otuza dört kala

Tipik hatta klişe bir amerikan filmi sahne başlar seminerdeki konuşmacı topluluğa "Kendini hayatınızı elinize almaya hazır mısınız" diye sorar tüm kafalar aynı anda evet anlamında sallanmaya, uğultular yükselmeye başlar....

Veya ikinci klişe senaryo "Bir kitap okudum hayatım değişti diyenlerden misiniz" diye sorar televizyondaki yüz "eğer öyleyse hemen şu numarayı arayın ve bize katılın" diye devam eder.....

İki ay sonra 26 bitecek... 30'a dört kala olacağım... Evet çok klişe ama bir kitap okudum ve hayatım değişti, farkındalığım arttı diyeyim... Bence zaten hiçbir kitap okuduğunuz anda bizi değiştirmez sadece bizi olaylara karşı daha farkında kılar. Şimdi bu kitaba göre bizi engelleyen tüm o kötü hissiyat ve karın ağrısı kendi iç sesimiz kendi egomuz.. mesela benim bir işim var ama mutlu değilim sürekli işi bırakmayı düşünüyorum ama aynı anda aklıma gelen  işte o ne der bu neder sigortaydı maaştı zırt fırt gibi düşünceler bizim egomuz... Egomuz genelde bizi engellemeye yönelik çalışır örnek olarak "o arayıncaya kadar onu aramayacağım" falan gibi....

Ben kendi egoma yaklaşık üç senedir yenik düşüyorum, geçenlerde okuduğum bir yazı 2011 senesi isteklerini kalpten dileyenlerin senesi olacak diye yazıyordu. 2011'in bitimine iki ay kala zararın neresinden dönersen kar mantığı veya geçenlerde sevdiğim bir arkadaşımın yaptığı "gerçek türkler hep son dakikada gelenlerdir" benzetmesi gibi son dakkika golü ile kurtulmayı diliyorum.

Hepimiz biliyoruzki sürekli birşeyleri erteliyoruz, sonra yaparım sonra söylerim sonra ararım... Benim sonram tam üç yıl oldu, dur biraz daha bekliyeyim, belki düzelir, öyle değil böyledir. Kendimi dinlemeye hiç vakit ayırmadım sonra dinlerim diye....

Sonra hesabını sorarım diye hesabını açık bıraktığım da birçok insan oldu... (bu ayrı bir konu)

Ben geçte olsa artık kendi hayatımın kontrolünü elime alıp yapmam gerekeni yapmayı düşünüyorum.... Bazen tesadüf sandığınız şeylerin ise öyle olmadığına inanmanız kendi içinizdeki gücü görmeniz gerekiyor....






11 Ekim 2011 Salı

Kaç zaman olmuş geyiği yapmayacağım

Yok öyle benden kaç zaman olmuş yazmamışım geyikleri. Sizde farkındasınızKİ bayağı olmuş. Geçen gün böyle boş boş otururken fark ettimKİ ben en çok birşeylere mecbur olmayı sevmiyorum.  Yanlışlık yok her iki Kİ de büyük.

Bende çiçek böcek moda aşk blogu yazmak istiyorum ama hayat çiçek böcek moda ve aşk değil. Şöyle başlasın istiyorum tüm cümleler bugün falancayla filanca yerdeki mağazanın indirimine gittik.. Bu arada önemli not çok fazlada öyle blog takip ediyorum saygım sonsuz onlarda olmazsa ben nerden bilirim ne nerde satılıyor falan falan..

Susan Miller'dan ekim ayı burç yorumlarını okumayanlar daha yolun yarısındasınız hemen açın okuyun...

Geçen gün milyonbirinci kere Alice in Wonderland'i izledim, o filmde hayata dair çok ders var almasını biliyorsanız.

Birşeyler daha söylemek istiyorum ancakKi kafamdan geçenler dilimden dökülmeden otosansür uyguluyorum haberiniz olsun.

Hadi şimdi next deyiverinde şöyle çiçekli böcekli bloglara bir göz atın. Arayıda açmam merak etmeyin canlar.

5 Temmuz 2011 Salı

Bugun geri kalan hayatin ilk gunu

Bugun 5 temmuz 2011, bugun herzamanki gibi normal bir gun olarak basladi...  Bugune gelene kadar gecen haftadan bahsedeyim biraz... Gecen hafta benim icin hayatimdaki en onemli yer sayilan mekana geldim.. (neresi oldugunu soylemicem zaten bircogunuz icinde hicbir onemi yok, onemi olsa bile benim icin onemli ve yanlizca benim olan bir yeri sizinle paylasirsam orasi artik sadece benim degil BIZIM olmus olur ve buda benim isteyecegim en son seydir..). Kimi icin  hayatinda en onemli ve kendini en mutlu hissettigi yer belki hicbir manzarasi bile olmayan evinin balkanu veya muzigi sonuna kadar acip dinleyebildigi arabasidir ama her iki durumda benim icin gecerli degil....

Hayatin anlamini tekrar hissetmek, sarj olup guc toplamak, benim icin yeni bir sayfa acmak icin geri dondugum bu yer bu sefer bana cok farkli bir duyguyu yasatti... Ben bugun hayatimdaki en onemli insanlardan birisini kaybettim.... O artik yok... Zaten cok hastaydi.... Ve burdan gitti.....

O hayatinizda tanidiginiz en iyi insandi.. Gercekten oyleydi... Hayir degildi diyen varsa kesinlikle yalan soyluyor demektir. Ben sansliydim cunku onunla tanismaktan ote ben Onunla buyudum... Ben sansliydim cunku Onun yaptigi yemekleri yedim ve bilinki O cok mukemmel yemek yapardi, yaptigi borekler en iyisiydi, bir gercegide burda dile getiriyim baska yerde yedigim ve cok guzel olmus dedigim tum borekler ve tum yemekler aslinda bana bir kez daha Onun yemeklerinin ve boreklerinin ne kadar mukemmel oldugunu hatirlatiyordu. Sadece yemek ve borekler mi diye soruyor musunuz bilmiyorum ama diger ozelliklerini yazmama size onu O gittikten sonra anlatmama gerek yok, bu yazi Onu tanimayanlara degil Onu taniyip sevenleredir.

Onunla tanisma firsati bulmus ve burdan soyleyim gercekten sansli sayilan insanlara bu kotu haberi verdim... Herkes cok uzgundu cunku O artik yoktu, hasta yataginda iki kelime bile konusmak ona zor gelirken herkesin sana selami var dedigimizde tum sevenlere selam soyleyin deme nezaketinde, belkide en cok kendine lazim olan o son bir iki nefesinide gene sevenlere dostlara selam ederek harcadi. O artik yok ama O artik heryerde...

Hayatimdaki en onemli yerde bana catal ve bicak tutmayi ogreten, bana sarkilar ogreten, pesimden meyve yemek icin meyvelere soyup tabakta getiren, usudugumde ustumu orten o muhtesem insani kaybettigim yer bugun benim icin cok farkliydi havasi gordugum renkleri herseyi cok farkliydi... Bugun Onun gunuydu ve oyle kalmaliydi.. Bugun 5 temmuz benim icin cok farkliydi... Hayatin aldigimiz nefes yerine nefesimizi kesen anlardan olustugunu her kim dediyse inanin yalan soylemis, ahmaklik etmistir. Hayat bildigin aldigin nefeslerdir zaten o nefesi almiyorsan artik bir hayat yok demektir.

Her bitisin bir baslangic olmasi hayatin dongusudur... Ben hayatimdaki bu bitisle bir yenisini baslatmis oldum, en sevdiklerin bile birgun gidiyorsa zaten hayatinda hic olmamislari veya sadece lafta olmus olanlarida yaninda tasimanin bir anlami yok... Bugun: dogum gunumde geride biraktigim bircok insana gene yenisini ekledim...

Tum gun Onunla konustum Ona buralari anlattim, cok severdi aksamlari deniz kenarinda yurumeyi, yildizlara bakmayi. Onun icin yedim bugun tatlilari...O rakiyi sek icerdi, ben de bugun oyle yaptim onun serefine kaldirdim kadehimi....

Seni cok ozluyorum....

20 Haziran 2011 Pazartesi

You have gone what?

Hatter: Have I gone mad?
Alice: I'm afraid so. You're entirely bonkers. But I'll tell you a secret. All the best people are.

 All the best people are.......

9 Mayıs 2011 Pazartesi

Ama bana öyle demişlerdi....

Geçen hafta, geçen haftada kaldı, hava hiç düzelmedi, geçen hafta üzüldüm, geçen hafta mutlu oldum, güldüm, geçen hafta artık geçmişte kaldı.
 
Geçen hafta benim biricik annemin doğum günüydü kendisine özel bir pasta sipariş ettim ve mükemmel lezzetli sanat eseri bir pasta ile karşılaştık. Çok çok lezzetliydi, hatta akşam yemeğine Mezzaluna'ya gitmiştik pasta kesildikten sonra geri kalanınıda paket olarak eve götürdüm... Burcu Hanim'a yapmış olduğu bu lezzetli ve güzel pastadan dolayı teşekkür ederiyoruz arzu edenler şurdan pastalara ulaşabilir http://kurbispastatasarim.blogspot.com/  . Annem yaz tatilini, deniz ve güneşi çok özlemiş olduğundan kendisine deniz kum ve güneş temalı bir pasta sipariş ettim, resmini çektim pastanın fakat henüz eklemeye fırsatım olmadı.

Cumartesi günü arkadaşlarımla rakı balık yaptık, valla bana çok iyi geldi, uzun zamandır cumartesi akşam dışarı çıkmamıştım iyi oldu, araba kullanmıyor olsam daha o rakıyı içerdikte, beşimizde araba kullanınca biraz kararında bırakmak zorunda kaldık...İyide oldu aslında böyle tadı damağımızda kaldığından en yakın zamanda tekrar yapabiliriz.

Haftaya değişik başladık, çünkü taşındık, yeni katımızdayız...Böyle açık ofis modundayız artık duvarlarımız yok ahahaha çok edebi oldu, duvar yerine cam var... Herkesin ne yaptığı ne ettiği ortada...Daha çok neyin ne olduğunu tam anlayabilmiş değiliz.

Zaman o kadar hızlı geçiyorki, bu cuma ben buraya geleli yani şu yeni görevime getirilileli bir sene olmuş olucak, aralıkta ise (eğer ben hala burda olmuş olursam) tam anlamıyla resmi olarak burda olmanın birinci senesi dolucak, şimdi geriye baktığımda nasıl da geçti diyemiyorum, sadece mutsuzluk, üzüntü, stres ve uykusuz geçirdiğim akşamlar var... Noldu peki?..... ben üzüldüğümle kaldım başka hiçbirşey olmadı...

 Her akşamın bir sabahı vardır, hah işte ben o sabahı bekliyorum....

25 Nisan 2011 Pazartesi

Binlerce binlerce..

Kafamda binlerce binlerce farklı kimi hızlı hızlı dolaşan kimi süzüm süzüm süzülen düşünceler var. İlk olarak pazar günü girdiğim Ales sınavı. Ben çok bıktım artık bu Ösym'den. Biride çıkıp tamam artık yeter hadi dağılın demiyor, hataları örtpas ediliyor, bir çok gencin hayatıyla oynanıyor. Hazirandaki sınavlarda bu çocuklar eminim şifre arayacaklar. Sınava kolye, küpe kalem almıyor adamlar, sınav sonrasında yok şifre yok yanlış basılmış sorularla ortaya çıkıyorlar. Bu insanların yok mu sınava giren akrabaları falan, bazı şeyleri anlamaları için illa bir tanıdıklarının madur olması mı lazım. Yazık gerçekten çok yazık. Kendilerine bir dev aynasından baksınlar.
 
 Bu sınav konularında uzun uzun konuşabilirim. Ama herkes yeterince konuşuyor bu konuyu.
 
Geçen hafta gene vicdanımla yüzleştim, çok derin bir muhabbet oldu... İlk başlarda sohbet sonrasında ağlamaklı çıkardım vicdanımın yanından artık daha kontrollu çıkıyorum. İş yerinde geçen hafta yaşadığım küçük bir olay beni etkiledi. Hem yaşına hemde iş yerindeki kimliğine yakıştıramadığım bir olaydı. Onun üzerine konuştuk, artık benimde harekete geçmem gerektiğinden bahsetti. Zamanında bazı şeyleri neden söyleyemediğim üzerinede ahkam kesti... Seviyorum vicdanımı.

Okulun bitmesine az kaldı, mezuniyet zamanı benim işlerim artıyor. Birde yeni kayıt dönemi başımı kaşıyacak vaktim olmuyor. Keşke bende öğrenci olsaydım, dersten çıkıp derse girseydim, ödev final sunum üçgeninde yaşasaydım. Yaz tatili geliyor diye sevinseydim. Ama ben onları çok uzun zaman önce kaybettim, şimdi başka şeylerin peşinden koşuyorum, hayatın acımasızlığını yaşıyorum, güvenli arkadaş ortamından vahşi iş yaşamının tadına varıyorum. Eğiliyorum ama kırılmıyorum. Boş vermeyi, insanlara gereksiz yere değer vermemeyi öğreniyorum, hata yapıp hatalarımdan ders alıyorum, daha önce yapmam gereken ama yapmadığım, hayatımdan bazı insanları çıkarıyorum.
 
Dün bir yazı okudum gazetede, insanlar acılarının verdiği etkiyle kendileri için birşeyler yapıyorlar, örnek olarak saçlarını kestirmek, spora başlamak  gibi. Neden acıdan dolayı yapmaya başlanmalıki, insan kendisi için mutlu olmak için yapmalı. Bunun üzerine düşündüm, haklı... Sonra dedimki sen kendin için ne yaptın? Bireysel farkındalık önemli.
 
İşten çıkmama dakikalar kalmışken şu an bana mutluluk veren pazartesi iş gününün sonuna gelmek. 1'i gitti kaldı 4'ü.

4 Nisan 2011 Pazartesi

Giden Sevgilinin Ardından...Hangi sevgili?

Bence her kadın ayrılık sonrası istediği kadar, kendine yettiğini düşündüğü kadar bunalım takılabilir. Ayrılık insanı yorar, zihin olarak yorar, fiziksel olarak yorar... Ayrılıklar çok şekillidir çünkü herkesi ayrılığı kendinedir. Herkesin ayrılığı kendinedir, isterse günlerce içer içer ağlar, isterse dilediğince gözleri pörtleyene kadar aşk filmi izler. Herkes farklı şekillerde yas tutar. (Bu ne biçim lise kompozisyon sınavı giriş cümlesi gibi otur sıfır bana)

En sevmediğim ve gerçektende hiç mi hiç bir etkisi olmayan tek şey, ayrılık sonrası etraftakilerin "üzülme bak, gerçekten hayırlısı oldu" demesidir, HAYIR o an için hiçbir şey hayırlısı değildir ve ben kendim karar verene kadar da hayırlısı olmayacaktır, onun için susun ve benim anlattığım herşeye "haklısın" deyin, kafa sallayın, sürekli aynı şeyleri tekrar tekrar anlatmamdan sıkılmayın.

Her ayrılık acısı yaşayan kızın dilediği kadar eşofmanları ile oturma, tv izleme, saçlarını yıkamama, cips yeme ve ağlama hakkı vardır, buna kimse engel olamaz. Hadi dışarı çıkalım biraz hava al, kafan dağılır cümlesini her kim kurarsa hayatının hatasını yapar, kafamı dağıtmak isteseydim bunu sevgilimle yapardım ama fark ettiysen oda yok. Onun için lütfen ama lütfen beni rahatsız etme sevgili arkadaşım.

Bir ikinci grup ise, zaten siz olmuyorduz, biz çok sevmiyorduk onu diyen grup. Madem öyle düşünüyordun, bu cesaret nerden geldi bir anda, daha önce neredeydin.

Ayrılık zor, ayrılığın atlatılma süreci daha zor, kimileri ilişkinin unutulma süresi olarak toplam beraber olunan zamanın yarısı kadar sürenin geçmesi gerek der, mesela bir sene çıktıysanız altı ayda unutursunuz gibi, kimileri ise toplam ilişki süresi kadar der. Bu tamamiyle kişiye göre değişkenlik gösteren bir durumdur. Bence bir zaman kavramı yoktur.

En sevdiğim ayrılık modelleri ise, severek ayrılanlardır, her iki tarafta seviyordur ama dış faktörler yüzünden beraber olamıyorlardır. En lezzetlisi odur, böyle başka bir yerde karşılaştığında için titrer, göz göze gelirsin o zamanlar aklına gelir. Acaba dersin doğrusu bu muydu? Emin ol bebeğim doğrusu oydu.

En sevmediklerim ise (ki çoğunluk böyle) bir tarafın ilişkiyi bitirmeye karar verdiği andır. Karar veren için kolaydır, yara bandı taktiğini kullanır. Bir kerede acı vermeden. Türlü şekilleri vardır, başkasını seviyorum, sorun bende, sen daha iyilerini hak ediyorsun, ben sana istediğini veremem vb. gibi.
 
Canımın için tüm o bahaneleri al ve bi tarafına montele...... Bahane söylenmiş top karşı tarafa atılmıştır. Kararını veren ufak bir üzülme oyunu yapar kafasından ise hadi bitsede gitsek der, konuşulur terk edilen taraf hüzünlü gözlerle hatanın kendisinde olduğunu düşünerek ortamdan ayrılır.... Ve işte en başta anlattığım süreç başlar..... Ardından bahaneleri sıralayan kişi, hemen bir sonraki avının peşine düşer.

Öyle bir ruh haline girerki, kraldır o. Bir tarafımın kralı..... Neyse uzun lafın kısası... Ayrılık her bünyede farklı yaşanır, yaş, dil, din ayırt etmez... Her kızın eşofmanla oturma saçlarını yıkamama hakkı saklıdır... Günü gelince kullanılır.

31 Mart 2011 Perşembe

21 Mart 2011 Pazartesi

Uzaklardan Geldim

Uzaklardan geldim ben kimsenin bilmediği görmediği yerlerden... Gezdim dolaştım gene döndüm yerime. Geçen gün vicdanımla konuşuyoruz, bu aralar vicdanımla çok konuşur olduk, size önce vicdanımdan bahsetmek istiyorum, vicdanım otuzbeş yaşlarında (ben öyle düşünüyorum) Hacettepe Üni. mezunu iyi eğitim almış, bence evli, kariyer yapmış eril bir vicdan. Daha çok ben konuşuyorum o dinliyor. Her hafta bir kere mutlaka konuşuyoruz. Geçen günlerde Ankara kar altında kaldığında konuşamamıştık, sitem etti ertesi hafta, küsmüş falan. Bide sormayın gitsin çok yoğun vicdanım ben istediğimde değil o istediğinde konuşabiliyoruz.

Bazen vicdanım beni dinlemiyormuş gibi geliyor, böyle sürekli bakıyor sanki dinlemiyor kafasından eski sevgililerini düşünüyormuş gibi yapıyor, ama sonra öyle bir soru soruyorki vayyy dedirtiyor bana.

Nedense vicdanımla her yaptığım sohbet sonrasında yorgun düşüyorum bu yorgunluğumum tek suçlusu vicdanım çünkü hep beni konuşturuyor. Bir gün sinirlenicem hadi sen anlat diyeceğim bakalım neler anlatıcak.

Pazartesilerini oldum olası sevemedim gitti, haftaya salı günü başlasak ve geriye sadece dört gün kaldı çalışmak için desek. Pazartesi haberin olsun seni sevmiyorum. Çık benim hayatımdan.

Bana hergün cuma öğleden sonrası olsun. Haftaya cuma sabahları başlayım ve cuma öğleden sonra bitsin.

Bugün ofise evrak geldi ilgi falanca diye dört tane ekten bahsediyor, evrak mdr. dediki bizde yok o evrağın eki, napcam ben Yok'u aricaksın allahhhhhhhhh... sanki bana tutşu iki kenarından kaldır dünyayı. Yok'u mu ariycam... Sanki düşman hattına sızıcam bende öyle bir karın ağrısı oluştu. Aradım, tabikide aradığım yere ulaşamadım. Daha öncede bir aramıştım orayıda allam telefondaki teyze azarlamıştı yok orası santralmıymış falan götüngen yani.

Hadi bu kadar yeter...

6 Ocak 2011 Perşembe

Son zamanlarda herşeyin üstüste gelmesi nedeniyle ben kendimi biraz dinlenmeye alıyorum, hayatımın son iki senesini çözmeye ve tanımlamaya çalışıyorum, hatalar yaptım sessiz kaldım kimselere danışamadım hep kendim yaparım hallederim dedim. Ama olmadı bu makine bir süre sonra kendisini kapadı... Beynim aslında benim istediğim şeyleri yapmıyor, başka şeyler yapıyor. Sorguluyorum neler yaptım ben diye, vede neler yapmak istiyorum. Verdiğimiz kararlar herzaman hayatımızdan bazı şeyler çıkarmak, geride bırakmak, unutmak demek oluyor. Eskiyi iyice bitirmeden yeniye alışamıyorsun.. Sessizlik hakim oluyor.

Bende şimdi yoğun bir sessizlik var.... Kafam ve vucudum ayrı çalışıyor, biliyorumki her sabah kalkıp işe gelmem gerekiyor, aynı yollardan geçip aynı trafik ışıklarında durmam gerekiyor.  Farklı yollar lazım kafanın çalışması için. Haftasonu için istanbula gidiyorum, ama dönüş gene burası olucak... Bekliyorum, hadi artık yürüme zamanı demesini bekliyorum evrenin ama biliyorum 2011 benim için iyi bir sene olucak....

Fakat benim birazda olsa dinlenmem lazım, kafa tatiline çıkmam lazım.. Hayata dışarıdan bakmam lazım, yeni kararlar alıp yeni uygulamalarda bulunmam lazım. Ocak ayını bi bitirmem lazım... Kendimi daha iyi tanımam lazım. En azından akşamları düzenli uyumam lazım.

4 Ocak 2011 Salı

Hayda bre....

2010 geçti 2011 geldi, heryer herkes mutlu mesut bla bla.....O bu şu değilde ben üşüyorum ofiste, pencereden sırtıma çok esiyor bi çare bulunsun artık buna şikayetçiyim.

 Ama şikayet etmek nihai bir sonuç vermeyeceğinden kendi kendime çözümlerimi bulmam lazım, onun içinden yarın ofis hırkası getireceğim... Bundan sonra benim bir "ofis hırkam" olucak.... 

Ben 2011 şarkısı Ozan Doğulu Kenan Doğulu "Bunlarda Geçer" parçasını seçiyorum diyorki;

Aşk yarasımı yüzünü solduran
Genç yaşta seni hayata küstüren
Kimdir elini kolunu bağlayan
Bir of demeyi sana Çok gören

Geçer geçer geçer bunlarda geçer
Üzme tatlı canını bunlarda geçer
Neler neler neler gördük biz
Neler çektik biz
Ne derlerse desinler bunlarda geçer

Kim böyle seni gurbette gezdiren
Binbir yalanla hayattan bezdiren
Meyhaneleri ezbere öğreten
Söyle kardeşim kimdir seni hor gören

Geçer geçer geçer bunlarda geçer
Üzme tatlı canını bunlarda geçer
Neler neler neler gördük biz
Neler çektik biz
Ne derlerse desinler bunlarda geçer


Ne kadar doğru değil mi? Bunlarda geçer neler neler gördük biz, neler neler atlattık biz....

Sözüm size okuyanlar, sizde inşallah diyince şu sınavlarımın sonucu iyi gelsin..... 

Bide ekleyeceğim şudurki, bu yazılanları okuyup okuyup bu nedemek o ne demek, neden böyle yazdın falan filan diye sormayın yenilik yapın sadece okuyun...

Şunuda ekleyeyim 2011 yılı ile ilgili çok olumlu düşüncelerim var, yılın ilk aylarında değilde ilkbahar ve yaza doğru çok şey değişecek.... ahanda 2011 yıllık burç tahmninleri gibi oldu :)