29 Aralık 2010 Çarşamba

Hier encore j'avais vingt ans..

Bugün benim doğum günüm her sene doğum günümde Charles Aznavur'dan Hier Encore şarkısını dinlerim ve bilumum yerdeki iletilerimi onunla değiştiririm. Ben bugün bir yaş daha aldım.

Son bir kaç gündür çok sıkıntılı günler geçirdim, sevinmem gereken birçok olaya kendi kendime dert ettiğim için sevinemedim bile. Hayat acımasız ama hayat kimseye kaldıramayacağından fazla dert vermiyor.

Bazen sizin için en kötü güzüken en güzeli en hayırlısı olabiliyor ki, genelde de oluyor. Ben bunu 2010 en başından en sonlarına doğru iyice yaşadım tattım, allam naparım neden dediğim 2010 yılının ilk aylarında yaşadığım olay hayatımda başıma gelen en güzel şeydi, artık tek kelimeyle break free yaşadım...

Yaz aylarına doğru ise nasıl yaaa.. ben orda naparım dediğim şey hayrıma döndü ama daha erken bazı şeyler için.
 
Dün çekirdek aile bizim BSO'nun yılbaşı konserine gittik, çok çok çok güzeldi, zaten Çaykovski'den seçme eserlerle beni benden aldılar.. Fındıkkıran, Uyuyan güzel falan.. Hatta bale vardı, sonra kar yağdırdılar, köpük yağdı üstümüze, fındıkkıranı dinlerken gene çok mutlu oldum dedim bu 2011 benim için çok güzel bir sene olcak....

Ben şimdi doğum günü yemeğime gidiyorum herkese tüm güzel dilekleri için teşekkür ediyorum. Böyle günlerde anlıyorum zaten kim gerçekten yakınım kim değil çok iyi oldu artık bazı insanlara sonsuza kadar hoşçakal dedim.... Benim doğum günü tarihi nedeniyle hediye falan yalan olur yılbaşı ayağına istediğim üç beş kişi arasın bana yeter. Ve o üç beş kişi aradı hayat daha güzelleşti....

20 Aralık 2010 Pazartesi

İyi oldu bu sefer bitti haftasonu hemen....

Bu hafta sonu benim için çok yorucu geçti, en güzel kısmı sadece pazar akşamı aile dostları ile birlikte yapılan rakı balık keyfiydi, üstünede tatlı ve türk kahvesi.

Cumartesi zaten kargaşa ile başladı, haftasonu geleneği pazara gittim eller kollar dolu eve geldim, ondan sonra annemle birlikte yılbaşı alışverişine dışarı çıktık, alllam o panora öğleden sonra saat 4'te nasıl kalabalık girmek mümkün değil şansımıza boşalan bir yere park ettim, sonra sanki bedava veriyorlar herşeyi, başladık dolaşmaya kalabalık gürültülü nefret ettim zaten sevmem öyle çıkalım saatlerce alışveriş yapalım neyse kazanılmış ganimetlerle eve doğru yolumuza koyulduk.. Ben artık kendimi nasıl sıktıysam akşam yatmaya yakın benim migren kendini gösterdi, yatmadan bir ağrı kesici alıyım dedim. Yattım, bu arada pazar sabahı Ales sınavım var.

Sabaha karşı 5:30 yataktan muhteşem şiddetli bir başağrısıyla uyandım, migren o şiddetli yüzünü göstermişti, tabi midemde bu duruma kayıtsız kalmak istemedi, saat 6 gibi babam uyandı, sağlık merkezinin yolunu tuttuk, bir bulantı giderici bir ağrı kesici iğne olmak üzere iki taraftan iki iğneyi yedim, eve dönerken miden gene bu kadar eğlenceye kayıtsız kalmak istemedi ve babama arabayı durdurtmak zorunda kaldım, 7 gibi evdeydik biraz dinlendim, uyudum sanki.... Sonra saat 8'de sanki yeniden doğmuş gibi uyandım biraz yorgun olarak Ales sınavıma gittim.

Sınava binasına alınırken üstümüz arandı, yanlışlıkla çantası ile gelenler kesinlikle içeri sokulmadı, sınav başlamadan bir poşet içinde iki adet kurşun kalemimiz, silgimiz, kalem tıraşımız, bir adet peçete ve 3 adet olips şekerden oluşan sınav paketimizde önümüze kondu.

Bu pazar ÜDS var, bu sınav için eve sınava gireceğimiz yeri gösteren belge yollanmayacakmış efenim internetten şifremiz ile bakıcakmışız.. Eyvallahhh dedim bizim okulun hemen yanı ÖSYM şifre için gittim dediler şifreyi biz vermiyoruz, ODTÜ'deki Ösym'nin yerinden alcaksınız... Allam Odtü'de kayboldum zaten neyse, herkes yanlış yer gösterdi geçtiğim yerlerden bir daha geçtim en sonunda buldum 2TL ye şifremi aldım ofise geldim şifremi girdim ve sınav yerimi öğrendim...Haftaya G.Ü. Müh. Fak.'tayım aynen böyle bir yazma tarzı. Herkes bilmek zorundamı kardeşim G.Ü'nün Gazi üniversitesi olduğunu.

Ösym adres çubuğunu 30 karakterlemi sınırlardı,Twiter bilem 140 karakterle anlat derdini diyor. Bu pazartesi günü heyecanlı geçti, haaa bide ofiste mail serverları değişti tüm mailler serverda tutuldu falan benim mailim 2000 tanesini yedeklemiş saolsun.... Birde yedeklerini silmekle uğraştım.

14 Aralık 2010 Salı

Aslında Aklımda Farklı Şeyler Vardı...

Aslında bugün evden çıkarken yazmak üzere kafamda çok farklı bir konu vardı... Fakat az önce okuduğum blog yazısından sonra tamamen değişen bir ruh hali içine girdim.

Ama karar verdim önce yazmak istediğim konu üstüne yazacağım. Ben bu pazar Ales haftaya pazar ise Üds sınavına giriyorum. Kpss'de pörtleyen kopya skandalından sonra, sınava gelirken yanımızda bulundurmamız gereken eşyalar konusuna bayağı bir yasak getirdiler. En başında artık kalem, silgi, kalem tıraş, uğurlu trolünüz falan gibi sınav için gerekli elemanları getiremiyorsunuz size bunları salon yöneticileri size vericeklermiş. 

Ondan sonracığıma, su, anahtar, telefon, kolye, küpe, bilezik ve çanta bulundurumıyorsunuz yanınızda bulunduramadığınız gibi, sınava girerken emanet edebileceğiniz bir yerde yok. Hani ÖSS bu desek çocuklar küçük anne babası sınava getiriyor desek bi nebzede olsa anlarım ama Ales yani koca adam olmuşuz falan. Diyelimki çanta almadım yanıma arabamıda almadım anahtar sonuçta otobüse binicek kadar para aldım yanıma, eeee evimin anahtarını nereme sokucam. Saat falanda takamıyoruz, her sınıfta saat olucakmış..

Haa bu arada sakın yanılıp şaşıp ehliyetinizle gitmeyin ya tc kimlik kartınız yada pasaportunuz kimlik olarak kabul görücekmiş, ehliyetle gidenler sınava alınmayacakmış..

Şimdi zaten sınava giriyor olmanın verdiği heyecan var birde kolyem mi var anahtar mı yanımda stresi mi yaşıycaz. Eyvallah hiçbirini yanımıza almadık.

Sınavdan çıktık... Otobüs bekliyoruz gelmiyor, kaçırdık mı diye saate bakamıyoruz neden çünkü saatimiz yok. Pazar günü bütün millet soğukta dışarda otobüs beklemez heralde, neyse etrafan birini bulup soruyoruz zira saatimiz yok bakıcak. Diyelimki otobüsü kaçırdık, arkadaşı arıcaz "Hacı sevabına gel beni al" diye ama oda ne telefonumuzda yok. Böyle adeta tam bir mal gibi bekliyoruz. O zaman Ösym bide toplu taşıma yapsın sınavlardan sonra, sınav çıkışı merkez noktalara servis kaldırsın.

Ama asla asla emanet yapmasın, sınav stresi yaşarken bide anahtarımı, telefonumu dışarda biri mi çaldı diye, panik yapmak olmaz. Daha bu satırları yazarken darlandım. 

Bu pazar, haftaya pazar veya ondan sonraki haftalarda etrafta çantasız, saatsiz, parasız insanlar görürseniz şaşırmayın zira onlar sınava girmeye gidiyorlardır veya sınavdan çıkmışlardır. Sevabına çevirinde saati söyleyin veya en yakın dolmuş durağına bırakın.

10 Aralık 2010 Cuma

9 Aralık 2010 Perşembe

Hırpalandım Bugün....

Bugün resmen hırpalandım, yoruldum.. Ama sen mi büyüksün ben mi büyüğüm len perşembe dedim... Perşembede benim bu diklenişime baş kaldıramadı, saat 16:34 itibari ile perşembe bana 1-0 yenildi... Umarım uzatmalarda yemem son golü... Neyse bugün telefonlarım hiç susmadı, sürekli çaldı, çaldı ve çaldı...

Peki ben hepsine cevap verdim mi evet verdim, bugün öğlen yemeğim çok tatsız geçti, yemek güzeldi ama keyif vermedi. Emre ile bi konuda anlaşamadık, vallahi boğazıma dizildi yemekler... Sonrasında hallettik tabi.

Dün gene bloglar arası trekking yaparken, yeni birkaç blogla karşılaştım, dedimki biz kızlar hep mi aynı duygular içinde yaşıyoruz, hep mi bu gerizekalı erkekler aynı.... Sonra dedimki ben baştan yanlış yaptım, bloguma böyle başlamıcaktım. Ne varsa yazıcaktım, ama ben ipleri en başında saldım, öyle havadan sudan, eften püften şeyler yazdım..

Bu kızlar bold and the beautiful misali yazmışlar, ilişkiden geriye kalan ne varsa, iltihap toplayan bir yara misali patlatmışlar, içlerinden geldiği gibi, her bir cümle arkasından bir duyguyu sürüklemiş. Helal olsun dedim bu kadar açık yürekli oldukları için... Hatta bazıları ben bunları yazıyorum bazılarınız ne kadar o...diyor, kimi helal olsun diyor demiş.. Bunun o.. olmakla ne alakası var benim ilişkiden yoksun insanlarım. Bir ilişki her yönüyle yaşanmadıktan sonra zaten insanın içini öyle kanatmaz, demekki senin hiç öyle bir ilişkin olmamış, için hiç öyle kanamamış..

Ben böyle açık açık yazanı alkışlarım....

7 Aralık 2010 Salı

Kafamdaki muzuk,müzik,muzik....

Yolla yarim tez yolla
Oyalı da mendile sar yolla
Iki tel kopar saçından
Kınalı da mendile sar yolla
Yolla yolla yolla meleklere ver yolla
Yolla yolla yeter beklettigin beni Allah askina
Yolla yarim tez yoll......

Ne alaka hiç anlamış değilim....Ofiste sekreterlerden biri mail yollayacağım dediğinde aklıma geldi...

6 Aralık 2010 Pazartesi

Soğuklar ufukta gözüktü

Aralık ayı soğuk mu geçicek hiç inanmam peh.... en çok sevinenler hava sunucuları mı, bakın anam babam kaç zamandır söylüyoruz bunu diyorlardır.

Aralık ayı bunalım ayıdır.....Herkes bi öfler puflar.. Ben daha çok öflemiyorum.. Halen burdan kaçabileceğimin hayallerindeyim. Bi gün gelicek görüceksiniz ben burdan çok uzaklarda olmuş olucam.

Avrupayı etkisi altına alan kar havası ne zaman kapımızı çalıcak, sorarım size... Hem istiyorum kar gelsin şöyle karda oynayalım hemde istemiyorum, yollar kapanıcak, buz olucak, benim canım annem 3 katı daha strese giricek. Babam önlemini aldı lastikleri değiştirdi, o zaman bi alkış tedbirini şimdiden alan babama gelsin.

Bizim evde mutfak yenileniyor, ay allahım stres bastı herkezi, annem ayrı, babam ayrı, ben ayrı ama sonucu güzel oldu, mis gibi oldu, yesyeni oldu.

Facebuk gene güncellenmiş, neden? sorarım size neden... ufffff sürekli yeniliklere alışmak zorunda kalıyoruz, ben seviyordum yenilenmiş eski halini, neden şimdi gene yenilemek zorundayım, ben biraz daha dayanıcam eski haline, böyle seviyorum ben.

Cumartesi günü Gordion'a gittim, yılbaşı için alışveriş merkezleri, araba, tatil falan verir ya.. Bu Gordion'da altın, araba, tatil veriyormuş, bir kuyruk vardı sanırsınız kızılay bedava yardım dağıtıyor bitmedi o kuyruk yaaa..

Bizde Emre'yle Due Date'i izlemeye gittik, nasıl komik güzel bir filmdir o öyle yaaa.. Kırıldım gülmekten...

Umarım hepiniz Susan Miller'in Aralık ayı yorumlarını okumuşsunuzdur...

2 Aralık 2010 Perşembe

Nowhere to No Where

Emre bunu çok salakça buluyor, beni ise güldürüyor... O zaman No Where to Nowhere... hehehehe... Love Guru filminden bir parça.

Öğlen yemekten geldik, sonra Yüce Kralımız geldi, özlemişim valla.. Koştur koştur ofiste...
Akşam can dostlarımdan biri Melis'le yemeğe gidicez... Dedikodu dedikodu yapar mis gibide yemek yeriz....

Şimdi benim bi tane arkadaşım var, sürekli kendi hakkında konuşuyor ben şunu yaptım bunu yaptım, burası şöyle böyle.... Bazen filmlerde gibi hissediyorum kendimi suratını alıp masaya vurmayı istiyorum.. Burda şu kadar gün tatil, hava böyle... Sordum mu sana ben?

Hayatımda çok az kişiyi sevmemişliğim vardır, bi lise 2'deki kimya hocamı hiç sevmem, yani kadına günahım olsa vermem gerçekten, kendisi tam bir pislik benim için, okuldan ayrılmış galiba kimse tanımıyor kadını okulda olsa gidip suratına diycem nefret ederim senden diye,
bide bizim burdaki bir sekreteri hiç sevmiyorum, ona günahımı verebilirim sanki...
Bide genç çalışan kadrosuna dahil bir koca götlü var, götü kocaman olduğundan değilde yerden tavana kadar olduğundan... Telefonda numarasını gördüğümde suratım değişiyor allahtan senede bir yada iki kere konuşmamız gerekiyor... Telefondayken ahizeyi alıp tak tak vurmak istiyorum sanki suratına vuruyormuş gibi.... Gereksiz yani..Kimsinki sen diyesim var ağzınım orta yerine çakasım var.....

Due Date'e gitmem lazım, Duygu kesin git çok süper manyak komik diyor... Bu hafta sonu planlarım değişti..

Hala akvaryuma gidemedim.. Bu kış ne zaman gelicek bilen var mı ne bu yaaa....

Ben blog yazmayı bilmiyorum

Ben blog yazmayı bilmiyorum.... Bilmiyorum çünkü, yazılarımın tümünde çoğu zaman bir anlam bütünlüğü tutturamıyorum. Blogumu birçok kişi okuduğundan açık açık yazamıyorum, çünkü sonra noldu, neden şeklinde sorular alıyorum...

Aslında çok daha farklı şeyler yazmak istiyorum, sil baştan başlasam.... Mesela bloğunu takip ettiğim bir arkadaşım en başına burda yazılanları üzerinize alınmak tam bir ahmaklıktır yazmış.. Çok doğru bazen bazı yazılar birine değil genel olarak herkes için yazılır.

Hem yazdıklarım benim duygularım, söyleyemiyorum demekki yazıyorum... Herneyse ne....

Geçen gün İrem uğradı ofise ayy ne kadar özlemişim bir güzel muhabbet ettik, çokda denk düştü valla yüce kralım ofiste yoktu, bugün geliyor.

Bu aralar ofisteki evrak bölümü saçmaladı, iş yavaşlatma mı yapıyorlar nedir evraklar kayboluyor.... Haydaaaaaaaaaaa nasıl başladım ofisteki evraklara geldim işte demek istediğim bu anlam bütünlüğü yok....

Du ne diyordum, hah muhabbet ettik falan... Eskilerden konuştuk laf lafı açtı... İkimiz içinde ne kadar hayırlısı olduğundan bahsettik, hayatta hiçbirşeyin dışardan gözüktüğü gibi olmadığından bahsettik.

Dün Yelocan'la sohbet ettik, ne kadar aynıyız diye düşündük... Kafalar karışık...

Duygu'yu ne kadar özlediğimi farkettim..

Kraldan çok kralcıları düşündüm, İrem'le de konuşmuştuk, zamanında bizim sevdiğimiz şeyleri sevmemeyi fasülye sayanların, şimdi sanki kendilerinin en sevdikleriymiş gibi anlatıp, yazmalarını düşündük, İrem o kadar güzel bir söz söylediki, "zaten üzerinde eğriti duruyordu".. Daha güzel açıklanabilir mi?

Bazen kayıtsız kalmak istediğimi farkettim, bana beni ilgilendirmeyen konulardan bahsetmeyin çünkü gerçekten umrumda değil bunu da Emre söyler ne kadar doğru di mi?

Hadi şimdi öğlen yemeğine gidicem sonra devam ederim.....