30 Mayıs 2010 Pazar

Sıcak Sokaklardan Serin Sinema Salonlarına

Geçen yazımda bahsetmiştim hayvanat bahçesi resimlerinden bir iki kare koyarım daha sonra işte burdalar.....

En sevdiğim hayvan (nedenini bilmiyorum sormayın) zürafa... Kendilerini dışarda gördüğümden dolayıda çok mutluydum..

Kaplanlarda bize poz veriyorlardı, kaçırmak olmazdı bu pozları.

Bu maymunu çok sevdim çok şekerdi..... Tüm A.O.Ç Hayvanat Bahçesi resimlerini Mr. Wayfarer çekti...... Cumartesi günü hava çok çok sıcaktı, evde ne giyeceğime karar vermeye çalıştım durdum... Tunalı'ya attık kendimizi, Kuğulu Park'ta Lösev için kermes vardı oraya baktık biraz, bence çok güzel bir organizasyondu.... Tabiki Tunalı klasiği olan Flamingo'dan dondurmalarımızı yedik, nedense bu sefer bir Paşabahçe'ye giresim geldi, hava sıcak olduğundan belkide serinlemek oranın klimasından faydalanmak içinde olabilir, çatal bıçak takımlarına baktım, kendi evim olursa hangi yemek takımını almayacağıma karar verdim, hele bir tane vardı hayatta evime sokmam... D&R'a uğradık yeni çıkan kitaplara göz attık Ahmet Ümit'in yeni kitabını bekliyorum, Annem Serdar Ortaç'ın yeni albümünü almış.....


Gezine gezine saati akşam üstüne getirdik, cumartesi günü için sinemaya gidelim demiştik, Panora'ya doğru yola koyulduk, bu sefer önceden biletlerimizi aldık "Date Night" filmi için Mr. Wayfarer çok istiyordu ona gitmek, ben çok hevesli değildim ama iyiki gitmişiz çok çok güldüm tavsiye ederim acayip komik bir filmdi, Tina Fey zaten tarşılmaz çok komik....

Filmden önce Num Num'da yemek yedik havalar güzelleştiğinden terasını açmışlardı.... Bizde o sıcak havada soğuk soğuk biralarımızı içtik ............ Ardından filmimizi izledik..... Eurovision'da ikinci olduk... Herkes için güzel bir cumarteseydi.......



Pazar sabahı güne güzel uyandım.... Güneşi görerek uyanmak bana iyi geliyor kim ne derse desin..... Annemle dışarı çıktık, sonra öğlen yemeği için anneannem, teyzem, dayım bizim burdaki Quick China'ya gittik hep beraber güzel bir öğlen yemeği yedik, bizim sitenin hersene yaz kermesi şenlik tadında geçen o yapılır ona gittik Mr. Wayfarer'la birlikte... Çimlerde yattık... Sonracığıma canlı müzik vardı, bizde tam sahnenin ordaydık bir anda polis geldi, meğersem şikayet varmış gürültü oluyor diye.... Yaaaa uffffffffff pufffffff dedik.... Evvelcağzıma...Küçük çocuklar lastik top atmaca oynuyorlardı, hani lastik toplar varya yere atasınız sonra sıçrar gider gökyüzüne doğru nereye düşeceğini anlamazsınız, yere düşer seker gider başka yere hah işte onlar..... Ayağıma attılar onda birtane....... Güzel bir haftasonu geçirdim, yeri geldi NumNumda sosyetik müşteri oldum, Quick China'da fortune cookie'sini bekleyen küçük kız, yeri geldi kermeste sürekli konuşan yaşlı teyze, kimi zamanda lastik top sektiren arsız çocuk.... Yarın ise Pazartesi.....Yorum Yok........

26 Mayıs 2010 Çarşamba

Tarçınlı Kurabiyeleri Yerken Ben

Yeni bir hafta başladı hatta her iyimser memur gibi bende çarşamba olmasından dolayı memnuniyetimi dile getireceğim... Bu hafta yeni yerimde çok büyük bir hızla bitip tükenmek üzere, sabah 8:30 da gelip masama oturmamla sonra tekrardan 5:30 olup kalkmam arasındaki o geçen uzun saatler artık bana daha kısa gelmeye başladı...Bulunduğum konum itibariyle okuldaki görevleri daha yakından incelem fırsatım oldu mesela evrakçıların ne kadar önemli oldukları konusunda herhangi bir fikri olmayan insanlar için söylüyorum çok çok önemliler, evrakların doğru zamanda doğru insana gitmeleri çok önemli.....

Mühendislerin kendilerini doğru ifade edebilmeleri ise çok daha önemli....

Hafta sonumu anlatıcak olursam eğer çok çok güzel bir hafta sonu geçti, Mr. Wayferer ile hayvanat bahçesine gittik ayy çok eğlendik, resimleri daha sonra koyacağım.. Bayağı güzel bir cumartesi geçirdik, sonra AOÇ'den köfte ekmek yedik, sonra gerçekten yorgunluktan pestilimiz çıkmış bir şekilde kendimizi köfte üzeri türk kahvesi ile ödüllendirerek sevdiğimiz kahveciye gittik...

Öyle bir yağmur yağdıki geçtiğimiz cumartesi küçük insanlar bence boğulabilirdi, allahtan hayvanat bahçesindeki gezimizi tamamlayıp çıkmak üzere olduğumuz zaman yağdıda ıslanmadık, içim acıdı valla özellikle aslan ve kaplanlara, iki adımlık kafesin içinde gidip geliyorlar yazık valla, en rahatlarıda bence kelaynak kuşlarıydı, kocaman kafesleri vardı, akbabalar bile küçük bir kafesin içindeydiler hemde bir kaçtaneydiler, yani kanatlarını bile açamazlar onlar o kadar dar yerde.....

Mr. Wayferer'la birlikte bol bol fotoğraf çektik, video kaydettik, anlatıcak ne kadar çok şeyim varmış susmadan sürekli konuştum ekran karşısında.....

Bunları yazarken ofiste, Mr. Wayferer'in annesinin yolladığı tarçınlı kurabiyelerden yiyordum, huzurluydum....

21 Mayıs 2010 Cuma

When History Begins to Re-Write Itself...

Yeni yerimde bir haftayı kazasız belasız tamamladım, komik günlerimde geçiyor sakin günlerimde, ya da bir anda masanım üstünde 500 tane kağıdın olduğu günlerde, azizim bu mühendisler kendi meramlarını anlatmaktan aciz insanlar, çok güldürüyorlar beni (aslında acınıcak durumları) ahahaha neyse bel altı vurmayım daha fazla............

Bugün Mr. Wayfarer'ın doğum günü (şimdi bunu okuyanlar bir an düşünüp "Wayfarer" ne diyecekler ama biliyorum ki MySis hemen anlar bide Mr. Wayfarer :) ) kocaman adam oldu ama hala ufak bir adam..... Akşam yemeğe gidiyoruz.

Geçen akşam yengemde kaldım en güzel akşamlarından birini geçirdim yine, yengem ve ben :) Neredeyse tüm yemek boyunca hiç sustuğumuz bir an olmadı, evet yemeğe gittik yenge yiğen....
Mr. Wayfarer'dan bahsettik ben konuştum o dinledi, ben sordum o yanıtladı, eğer ben okulun gazetesinde Yayın Yönetmeni Yardımcısı olmasaydım onun yerine Elle yada Vogue'da olsaydım, yengemde meşhur biri olsaydı, yada ben yayın yönetmeni yardımcılığı "force"umu kullansaydım yengemide dergiye çıkarırdım çokda güzel bir röpörtaj olurdu, evet okunurdum...Resimlerde çeker koyardık çok güzel olurdu.....

Hatta bir sonraki sayıyada annemi koyardım, başarı kadınlar derdim, sonra okuyucalardan mektuplar gelirdi (zaten mektupta gelmezdi e-mail atarlardı), başarılı demek illa iş anlamında başarılı olmak demek değil bence?

Neyse nerden geldiyse üstüme bu dergi editörlüğü havası.....

Ofise yıllık izin formları geldi, bu formlar resmi olarak, işler bitiyor demek benim için....Yada tam tersi... Benim yeni görevim olan meramlarını anlatamayan M.S, ve PhD öğrencilerine mezuniyet yazısı yazmak demek, aslında yazmayacağım onlara mezuniyet yazısı, bir dönemde "Advanced Communication Skills" dersi vericem... Bu ne kardeşim, ses tonu nasıl kullanılırdan başlayarak....

Yukarı kata çıkalı bir hafta oldu şimdiden öğlen yemek yermiyiz beraber diye iki farklı gruptan teklif aldım ve sadece beni bir haftadır tanıyorlar, asıl yerimde nerdeyse evet 2 sene (iki sene), hem yazıyla hem rakamla, oldu ben böyle bir teklif almadım..... Ne kadar neşeli olduğum, sürekli güldüğümden bahsediliyor, giydiğim kıyafetler baştan aşağı süzülmüyor (en azından bu yapılsa bile bana kesinlikle hissettirilmiyor) şu an için sevdim.. Belki haftayada buradan ne kadar nefret ettiğimi yazarım.........

Bunları yazarken, buzlu kahvemi yudumluyordum, pencereden baktım, hava kapalıydı ama canını sıkma dedi bulutlar, huzurluydum.....

18 Mayıs 2010 Salı

Late Bloomers...

Başlığın yazacağım şeylerle hiçbir ilgisi yok, pazartesi günü itibari ile yeni görevimin başına geldim, ufak ufak öğreniyorum teoride muhteşem süper anladım dediğim herşeyi pratik yaparken aslında teoride az kaldığımı fark ediyorum... Ama bunun bnm anlama kapasitemle doğrudan bir bağlantısı yok.. Efendim, iki gündür bu işler nasıl biter dediğim herşeyi öyle yada böyle hallediyorum hatta hoşuma bile gidiyor, etrafımdakiler anlayışlı maşallah bizim alt kattakiler gibi değil, patronum çok çok şeker çok sevdim çalışmayı, bilmediğim herşeyi en az on kere soruyorum. Mühendislerden kaçarken çalışma ortamım mühendislerin içi oldu ahahahahah ironik öyle değil mi, yanlız bu öğrenci milletini anlayamadım böyle bir rahatlık boş verme beni benden alıyorlar, paşam doktora yapıyor onu bile yapamıyor valla, işin içinde oldukça Phd durumuna bakışım değişti....

Çocuğu askere alıcaklar neyi nerden alması gerektiğini bilmiyor ağzında kafam kadar bir sakız birşeyler anlatıyor valla böyle bir dövesim geldi çocuğu, elinde idari belge buruş buruş valla inzibatı arar elimle veririm onu askere..... İki gündürde geliyor valla sinirimi bozuyor....

Manzaram güzel, kocaman bir masam ve yeni eşyalar var, alt kattaki eşyalarımız valla bir 15 senelik falan burası pırıl pırıl, yanlız burda da kafam printer da amma çok kağıt harcanıyor...

Yeni yeni şeyler öğreniyorum hoşuma gidiyor....

Tarkan'ın yeni şarkısını çok sevdim, radyoda ne zaman çalsa arabada sesini açıyorum..... Sevdanın Son Vuruşu, ünlü düşünür Tarkan ne demiş, "sen aşkı çiçek böcek, güneş bulut sanmışsın, mevsimine göre uyuyup uyanmışsın, benden sonra sevemezsin sen yanmışsın...." dinleyin sevin, sarıp sarmalayın.....

Ankara'da mevsim yaza çalıyor, hafif serin olsada, akşam yengemdeyim kız kıza dedikodu sohbet muhabbet:) lay layyy layyyyyyyy....

12 Mayıs 2010 Çarşamba

Blogger Strikes Again...

Mutlu mesut olduğum ender pazartesi sabahlarından birinde gelen şok edici bir haberle mesut halimi, endişeli, vurdum duymaz, salı sabahı kesin uykusu kaçıcak bir hal aldı. Eylül ayına kadar Dekanlık ve Enstitü sekreterliğine çıkıyorum.......

Soğuk bir hava esti, yüzümde o yalan gülümseme tabikide yaparım dedim, ama içimde çok daha farklı sözler vardı, o an acaba beynim ile ağzım senkron kaçırır mı diye düşündüm. Evet ben gene bir görevdeydim.... Benim "mission" diye tabir ettiğim durumlar bana her 1.5 senede bir gelir yeni bir işi olması gerekenden daha kısa sürede öğrenmem rica edilir. Efendim durum şu şekilde intikal eder bize, doğum iznine gidecek olan sekreterimiz yerine geçek bir zaat 2 ay süren yazışmalar sonucu bulunamayıp, kendisi zaten raporlu olan ve 3 gün sonra izne ayrılcak sekreterimiz yerine gazetede görev alan bu işlerle hiç ama hiç alakası olmayan ben uygun görülmüşümdür. Genç olmamdan dolayı, ya da (ayrı yazılır) very replaceable olmamdan dolayı bu aslında 1 ay training gerektiren görevi 3 günde hemen öğrenmem çok uygun görülmüştür. Yönetime teşekkür eder, gelecek maçlarda daha iyi performans bekleriz. Gelecek 1.5 sene sonra aslında 4 gün önceden bile haber vermeyip bir gün öncesinden Rektör Yardımcılığı görevine atanacağım ise kulaktan kulağa gezmeye devam etmektedir, 2 sene sonra ise direk Rektörün yerine vekil olabileceğim artık kafalarda soru işareti bile bırakmayan bir durumdur.

Yaparım bu işide, sonuçta iki sene sonra Rektör vekili olmak var:) amanın evler yansın..... ama artık hangi MS. ve PhD öğrencilerinin kayıtları yanlış olur onu bilemem, hiç bir mesuliyet kabul etmem....

Hacettepe Şenlikleri başlıyor, ilk gece bana moral olması için Candan Erçetin'i çağırmışlar, demişlerki iki sene sonra Rektör vekili olacak Blog yazarı geliyor seninde çok büyük hayranın demişler, oda kırmamış sağolsun hemen kabul etmiş, bu haftaki programım uzun, cuma, cumarteside konserdeyim ben ararsanız, görüşelim şenliklerde, ben kim miyim? İki sene sonra Rektör vekili olacak kişi, karizmamdan tanırsınız :)

7 Mayıs 2010 Cuma

Listen What They Say...

Yine kuş olmuş uçarken bir hayattan öbür hayata, dinlenmek için durdum gene, kondum bir dala. Nefes almak için kaldırdım kafamı baktım gökyüzüne, hızlı hızlı geçti bulutlar üstümden....

Geçen sene uçan kuşlar dövmesi yaptırdım tam on iki tane bilinmeyene ama uzaklara uçan kuşlar, uçarak gözden kaybolan kuşlar. Dövmenin ne kadar eskilere ait olduğunu vucudu süslemekten öte, insana güç verdiğini hatta kabilelerin krallıkların simgesi olduğunu, herkes bilir. Hatta Dan Brown'un Kayıp Sembol kitabında, sayfa 19'da şöyle der "Dövme yapmanın amacı hiçbir zaman güzellik olmamıştı . Asıl amaç değişimdi." Bence çok doğru bir söyleyiş. Dövmeyi sevmeyenler olduğunu aklımdan çıkarmayıp daha fazla üstelemeyeceğim ama bence herkes küçükte olsa kendisini mutlu eden, bir dövme yaptırmalı.

Ben kuşları tercih ettim, çünkü kuşlar özgürdür, kırılgandır, çok sıkarsanız ölür, çok serbest bırakırsanız kaçar gider, besler bakarsanız bir sonraki bahar yine gelir, size çok şey anlatırlar. Her zaman kendi kanatlarıyla uçarlar, sürüler halindedirler ama herzaman kendi kanatlarıyladırlar.

Ben bu dövmeyi yaptırmadan önce sevdiğim bir arkadaşım kuş resimleri çeker, uçan martılarıda malum sitede ben olarak etiketlerdi, hatta neden uçan kuşlar dövmesi yaptırdığımı soranlara şakayla karışık çünkü uçan kuşlar martılar, yeşil tatlı bir bahar, gülen şen sevdalılar vardı.... diye devam eden şarkıyı çok sevdiğimi söylerdim. Böyle böyle kuşlarla ilişkilendirdim kendimi....

Şimdi bunu yazmak nerden çıktı....... Geçenlerde bir arkadaşımın resmini gördüm (uzaklarda olan) resimde bir martı vardı, tam başının üstünden geçiyordu, kafamda şöyle bir ses yankılandı, "nereye giderse gitsin bir şekilde ordasın"..... Kırgınlıklar, üzüntüler bir zaman sonra hatırlanmıyor bile, dilin kemiği yok insanlar kırıcı olabiliyor, hak edilmeyenleri dile getiriyor, söz ağızdan çıkıncaya kadar sizin esirinizdir, ağızdan çıktıktan sonra siz onun esiri olursunuz, kalp kıranın artık bir değeri kalmıyor, karşısındakine birşey ifade etmiyor... zaman herşeye iyi geliyor.

O resme bakarken ofisteydim, sabah erkendi, pencereden dışarı baktım, güneş vardı, bana göz kırptı, kahvemi yudumluyordum, huzurluydum........